google translate
Turkish to English Turkish to French Turkish to German Turkish to Greek Turkish to Italian Turkish to Japanese Turkish to Russian Turkish to Spanish Turkish to Chinese

mesaj gönder

Yurdum İnsanı Sendromu

Cehalet kader midir, yoksa seçim mi?

Cahil mi kalır insan yoksa tercih mi eder cehaleti?

Cehalet mi koşar insanın peşinden, yoksa insan mı peşine düşer cehaletin?

Eğitim alamadığı için mi cahil kalır insan, yoksa eğitilmeyi reddettiği için mi? 

Cahil mi bırakılır insan, yoksa cehalet bireysel tercihi midir?

Ve gülmeli midir insan cehaletine, isyan mı etmelidir yoksa?


***


Türkiye internetle flört safhasındaydı…

İnsanlar, elektronik posta kullanmaya yeni yeni başlıyordu.

O dönem, en popüler gönderiler “yurdum insanı” konu başlıklı fotoğraflardı.

“Yok artık”, “şaka gibi” “bu kadarına da pes” dedirtecek cinsten fotoğraflar.

Cehaletin fotoğraflarıydı onlar.

Elektronik postayla gönderirdi insanlar birbirlerine bu komik insan manzaralarını.

Birbirlerine anlatırdı “gördün mü, sana da geldi mi?” diye ballandıra ballandıra…


***


1993’te girdi internet hayatımıza.

25 yıl geçti üzerinden, ama “yurdum insanı” popülaritesinden bir şey kaybetmedi.

Bilakis, sayıları daha da arttı, malzeme eskisinden de bollaştı.

Son yıllarda, bir de sokak röportajları eklendi bu fotoğraflara.

Şimdiye dek sadece fotoğraflarını gördüğümüz “yurdum insanı”nın bizzat kendisini de izlemeye başladık.

Muhabirlerin sorularına verdikleri zırcahil yanıtlarını dinledik.

Bu videoları da paylaşmaya başladık sosyal medya hesaplarımızda.

Ve devam ettik gülmeye…

 

***


İnsan kendisine de güler pekâlâ yeri geldiğinde.

Kendisiyle de dalga geçer insan…

Olmadık yerde bir şey yapar, söyler...

Düz yolda yürürken düşer mesela…

Arkadaşlarına da anlatır, birlikte gülünür hatta.

Ve toplum da güler kendisine.

Kendi kendisiyle maytap geçer bazen toplumlar…

Ama bir şeye gülmek, ehemmiyet vermemenin göstergesidir.

Ciddiye almamaktır gülmek.

Önemsememektir.

Kabulleniştir bir anlamda.

Biz de yıllarca güle güle bu fotoğraflara, cehaleti kabullendik aslında.

Benimsedik, içselleştirdik adeta.

Bir parçamız oldu.

Yadırgamıyoruz bile artık, kanıksadık zira…


***


Toplumun cahil bırakıldığı tezini diline pelesenk eder bir grup aydın.

Bundan otuz, kırk yıl önce, eğitim almanın çok zor olduğu yıllarda, belki gerçeklik payı olabilirdi bu savın.

Ama bugün bu tez geçerliliğini yitirdi bence…

Artık yediden yetmişe herkesin evinde, hatta cebinde bilgisayar varsa…

Kitap fiyatları bu denli ucuzlamışsa, bilgiye ulaşmak bu kadar kolay hale gelmişse…

İnternet tüm sınırları kaldırıp, dünyayı bir köye çevirmişse…

Toplumun cahil bırakıldığı tezinin geçerliliği kalmış mıdır?

Olsa olsa, kendi kendisini cahil bırakır insan.

Yani kendi seçer cehaleti.

Cehalet kaderi değil, tercihi olur.


***


Kişi televizyonunda belgesel izlemek varken oturup evlilik programlarını takip ediyorsa…

“Bilgi”sayarını bilgiye ulaşmak haricinde her alanda ve amaçla kullanıyorsa...

Whatsapp’da dönen içi boş sohbetleri okuyacak zaman bulmasına rağmen bir kitabın kapağını bile açmıyorsa.

Bireyin hiç mi suçu yok?

“Eğitim şart” sloganını da sorgulamak lazım bence.

Evet, eğitim önemlidir…

Ama eğitim sadece kapıyı aralar.

Aydınlanmaya açılan o kapıdan girip girmemek bireyin kendi kararıdır.


*** 


“Dunning–Kruger etkisi” diye bir teori vardır.

Cornell Üniversitesi’nde görevli Justin Kruger ve David Dunning’in isimleriyle anılır.

Hatta çalışmalarıyla 2000 yılında Nobel Ödülü almıştır bu iki bilim adamı. 

Özetle, Cornell Üniversitesi'ndeki öğrencilere bir sınav yapılmış.

Ardından da “nasıl geçti, kaç alırsınız?” diye sorulmuş gençlere…

Soruların yüzde 10'unu bile doğru yanıtlandıramayanların özgüvenleri şaşılacak oranda yüksekmiş.

Testin yüzde 60'ını doğru yanıtlandırdıklarını iddia etmişler.

Hatta bu oranın yüzde 70’e bile çıkabileceğini öne sürenler olmuş.

Soruların yüzde 90'ından fazlasını doğru yanıt verenler ise tevazuyla ve yanlış bilebileceklerini de göz önünde bulundurarak yüzde 70'ine doğru yanıt verdiklerini düşünüyormuş.

Cahil cesareti denen kavramın bilimsel yorumudur bu.

Yurdum insanının durumu da farksız aslında.

Bilmiyor, ama bilmediğinin farkında değil…

Hatta bildiğini sanıyor ve ısrarla haklı olduğunu savunuyor.


***


Padişah bir gün çok değerli bir elmas bulur.

Çok büyüktür ve kesilmesi gerekmektedir…

Ama öyle dikkatli kesilmelidir ki, parçalanmasın, tuz buz olmasın.

Saraya çağırılan ustaların hiçbiri, “hata yaparsam kellem gider” korkusuyla yanaşmamış.

Ustalardan biri “benim bir çırağım var, yapsa yapsa o yapar” demiş.

Çırağı bulup getirmişler.

Çırak bir defada kesmiş kocaman elması.

Padişah şaşırmış, sormuş ustaya…

“Yahu, o kadar anlı şanlı usta geldi, yapamadı. Nasıl oldu da bu genç çırak başardı bu elması kesmeyi?”

Yanıt vermiş usta: “O cahildir. Sanatımızı bilmez, bilmediğinin de farkında değildir. Bu yüzden kendisine aşırı güvenir, hata yapabileceğini aklına getirmez.”

İşte yurdum insanının özgüveninin, cahil cesaretinin de açıklaması buna benzer son tahlilde…


***


Acıdır ki, “yurdum insanı sendromu” yayılma gösteriyor.

Büyük şehirlerde yaşayan, “sözde okumuş” kesimi de kapsamaya başlıyor.

Bilgiye sırtını dönmüş, Stockholm Sendromu’ndaki gibi, “cehaletine sevdalı” bir kesimi sembolize ediyor “yurdum insanı psikozu.”

Yüzyıllarca düşünmeyi reddetmenin, hep kendisi yerine düşünmüş ve karar almış kimselere biat etmenin sonucu bu.

Beyin de tıpkı diğer kaslar gibi, kullanıldıkça gelişir.

Sorgulamayan, düşünmeyen, eleştirmeyen beyin tembelliği kanıksar.

Cehaletin konforu cazip gelir yurdum insanına.

“Oxford vardı da okumadık mı?” mantığını savunur savunmasına da..

Düşünmesini bilmeyen, öğrenmek istemeyen, eleştirel akıldan yoksun birisi Oxford’u bitirse kaç yazar?


***


Ne güzel ifade ediyor Oscar Wilde: “Düşünebilen her canlının insan olması, insan olan her canlının düşünebildiği anlamına gelmez.”

“Kimseye hiçbir şey öğretemem, sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim.” dese de Sokrates düşünmeye direnen bir beynin iknası kolay değildir.

Ancak uyanmak isteyeni uyandırabilirsiniz.

“İlle de uyuyacağım” diyen ve bu istencinde direten birisini uyandırmaya kalktığınızda sonuç çatışmadır.

Zorla güzellik olmaz, aydınlanma da…


***


Yazının ilk satırındaki soruma dönmek istiyorum tekrardan…

Cehalet kader midir, yoksa seçim mi?

“Yurdum insanı sendromu” bir kaderin değil bir tercihin sonucudur.

Ama bu tercihin bedelini aydınlar, gelecek nesiller öder…

Ve ödüyor ne yazık ki…













 





YORUMLAR
Lütfen sitede yapacağınız yorumların hakaret, aşağılama vs. gibi unsurlar içermemesine özen gösteriniz. Bu tarz yorumlar kesinlikle aktive edilmeyecektir. Teşekkürler...