google translate
Turkish to English Turkish to French Turkish to German Turkish to Greek Turkish to Italian Turkish to Japanese Turkish to Russian Turkish to Spanish Turkish to Chinese

mesaj gönder

Yazar ve Okur

30 yıllık gazetecilik yaşantımın 12 yılında çeşitli gazetelerde günlük köşe yazıları yazdım.

Daha o yıllardan yazılarımı takip edenler bilir,  “parçalı” tabir edilen, hatta zaman zaman yarım sayfayı kaplayan bir köşeydi benimkisi.

Her gün üç dört farklı konuyu işlerdim…

Bugün basit bir hesap yaptığımda, yani “12 çarpı 365 çarpı 3” dediğimde, yuvarlak hesapla 13 bin konuya ve yazıya denk geliyor takriben… 

On üç bin yazı…

Ve her bir yazının ardından gün boyu gelen fakslar (o yıllarda faks da vardı haliyle), telefonlar, emailler...

Kimi zaman övgüler, kimi zaman katkılar…

Bazen de eleştiriler, küfürler…

Hatta tehditler…


***


“Okurla sıcak temas” olarak adlandırdığım bu geri dönüşler,  hem okuru, hem de toplumu çok net biçimde analiz etmemi sağladı…

Türk okuru yazardan ne bekler?

Hangi yazılar ilgi görür?

Hangi yazar tipi muteberdir?

Yaşadıklarım, deneyimlerim,  bana bu bağlamda çok şey öğretti…


***


Bugün, üzülerek görüyorum ki toplumda tavan yapan “ayrışma” duygusu  “yazarlık” kavramının da içini boşalttı.

“Çok okunan” bir yazar olmak kolaylaştı.

Ve okur bulmanın ölçütü de değişti…


***


İki kutuplu bir ülkeye döndük…

Ya bir tarafı destekleyeceksiniz ya da diğer tarafı…

Ya siyahı seçeceksiniz ya da beyazı…

Yok, ortadaysanız;  yani “gri”yseniz ne İsa’ya yaranırsınız ne de Musa’ya…

Bu durum, yazar okur ilişkisini de yeniden şekillendirdi günümüzde…


***


Hangi tarafı desteklerseniz yüzde elli avantajla yola çıkıyorsunuz…

İki kesimden birine yüklenin, sert eleştiriler getirin; hemen dikkat çekiyorsunuz.

Yazılarınız sosyal medyada paylaşıla paylaşıla yüz binlerce insana ulaşıyor…

Şaşırıyorsunuz…


***


Bundan iki üç yıl önce bir yazı kaleme almıştım…

Türkiye’nin mevcut sistemini sert bir biçimde sorguladığım bir yazıydı…

Tam beş milyon kere okunduğunu gördüğümde sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim.

Bir yazısının beş milyon kez okunduğunu görmek hangi yazarı mutlu etmez?

Ama itiraf etmeliyim ki havalara uçasım gelmedi hiç…

Zira bu durumun (bence) çok daha fazla okunmayı hak eden yazılarıma haksızlık olduğunu düşündüm…

Bilgi, fikir veren yazılarımın yanında “sadece bir kesimi eleştirdiğim için”  bu yazımın bu kadar çok okunması beni düşündürdü...

Sistemin bir parçası olduğumu hissettim ve rahatsız oldum.


***


Ayrışmada gelinen bu noktanın yazarı da okuru da şuursuzlaştırdığına inanıyorum…

Okur cephesinden bakarsak…

Yazarın ne yazdığı artık detay…

Eğer kendi tarafındaysa okuyor, karşı taraftaysa hayır…

Kimbilir, belki kendi tarafındaki yazar yanlış düşünüyor…

Ya da karşı taraftan olduğunu bildiği bir yazar doğru söylüyor…

Bunlar artık okurun umurunda değil…

Yazarın “ne yazdığı” değil, “hangi gazetede yazdığı” belirleyici oluyor…


***


Aynı tuhaflıktan yazar da nasibini alıyor.

B partisini destekleyen bir yazar A partisi ne derse desin eleştirmekle yükümlü hissediyor kendisini…

Karşı taraf ne diyorsa tam tersini yazma zorunluluğu duyuyor…

Aksi takdirde “hain” damgası yemekten, mevcut okur kitlesi tarafından aforoz edilmekten korkuyor...

Okur da, yazar da kamplaşmış durumda günümüzde…

Kamuoyunu bazen bir arenaya benzetiyorum…

Tribünlerdeki okur elinin başparmağıyla yukarıyı ya da aşağıyı göstererek talebini belirtiyor.

Gladyatör konumundaki yazar(lar) ise bu talep ışığında kalem oynatıyor.


***


İsmi lazım değil, bir yazarımız var…

Zamanında kitapları baskı üzerine baskı yapardı, hatta Türkiye’nin en çok okunan yazarı unvanına sahipti.

İtiraf etmeliyim ki, aynı hayat görüşünü paylaşıyor olsam bile kendisini okumaktan hiç zevk almadım, alamadım…

Çünkü işin kolayını bulmuştu, her yazısında damardan yüklenirdi hükümete…

Eh, mevcut hükümetten hoşnut olmayan herkesi takmıştı peşine…

Hükümetler değişti, başbakanlar değişti ama onun stratejisi hiç değişmedi…

Baktığımda, yazılarında bir tane fikir bile bulamazdım, hala da bulamam.

Taş çatlasın 150-200 kelimeyle yazardı yazılarını…

Yani,  edebi bir derinlik de bulamazdım makalelerinde…

Ama talebi iyi “koklardı” ve onu arz ederdi…

Bugün de aynı yoldan yürümeyi tercih ediyor yazarlar…

Malum ayrışmanın dümen suyuna giriyorlar…

Sonucunda da işte böyle fikirsel bir kısır döngünün içinde debeleniyoruz…


***


Tanıdığım bazı kimseler var, neredeyse kazayla Nazım Hikmet’in kitabına elleri değse, gidip abdest tazeleyecekler…

Yine tanıdığım bazı insanlar var, Necip Fazıl Kısakürek ismini duysalar tüyleri diken diken oluyor…

Yıllar geçmiş ama bir arpa boyu ilerleyememişiz fikirsel zenginlik, diğer düşüncelere hoşgörü bağlamında…

Oysa bilinçli insan farklı görüşleri okur, kendi sentezini yaratır…

Yani bir konuda herkesin ne düşündüğünü öğrenip, kendi görüşünü belirler.

Ama hayır, bu ayrışma konsensüs kavramının da canına okudu…

Yazar diğer görüşe küfrettikçe büyüyor, okur ise bu küfürleri okudukça mest oluyor…

Alan memnun…

Satan memnun..

Kendimizi tatmin ediyoruz hepsi o…

Bu yüzden fikirsel derinliğimiz yok…

Bu yüzden tartışamıyoruz, direkt kavgaya girişiyoruz..

Bu yüzden uzlaşamıyoruz…


***


Yazar ne için yazar?

Toplumu bilgilendirmek, bilinçlendirmek için…

Ama günümüzde fikir teatisi horoz dövüşüne döndü…

“Vur vur inlesin” diyor okur; yazar da o gazla salvoya başlıyor…

Peki, okur ne için okur?

Bilgilenmek, fikir sahibi olmak için değil mi?

Artık okurun da öyle bir beklentisi kalmadı..

Okur kendi tepkisini pekiştirecek yazar arıyor…


***


Bana gelince…

Ben açıkçası bu ayrışmanın ateşine odun taşımak istemiyorum…

Kendi kurallarımı kendim koyuyorum

12 yıl boyunca günlük köşelerimde hep siyaset yazdım…

Güncel siyasi gelişmeleri yorumladım…

Bir başka deyişle, yıllarca  “yazmak zorunda olduklarımı” yazdım.

Artık sadece “yazmak istediklerimi” yazıyorum.


***


Konferanslarımda okura “iyi bir yazı”yı şöyle tarif ederim.

Güncelliğini yitirmeyen, yirmi yıl sonra okuduğunuzda da aynı zevki alabileceğinize inandığınız…

Size bir şeyler öğreten, bir şeyler katan, okurken kafanızı karıştıran, düşündüren… 

Evrensel boyuta sahip; çevrisi yapıldığında örneğin bir Kanadalıya da, bir Afrikalıya da vizyon sunabilen yazı bence iyi bir yazıdır…

Kendi sitemde sadece öğütlediğimi, önerdiğimi yapıyorum…


***


Bazen okurlarım “keşke yazılarınız çok daha geniş kitlelere ulaşabilse” diyerek nezaket gösterirler… 

İtiraf etmeliyim ki hiç öyle bir beklentim yok…

Yıllarca niceliğe doydum..

Nitelik önemli benim için…

“Beni kaç kişinin okuduğu değil, kaç kişinin anladığı önemlidir.” diyen bir yazarım ben..

Benim kriterim budur…

“Senden yana olanın da sana karşı olanın da bir değeri yok; seni anlamadıkça” der Özdemir Asaf…

Asaf ile aynı düşüncedeyim…

Ve her yazımın ardından gelen bir sürü “içi dolu” yorumu, elektronik postayı okurken…

Kendimce, yolumun doğru olduğunu bir kez daha anlıyorum…

Ve şanslı bir yazar olduğumu düşünüyorum...















YORUMLAR
Lütfen sitede yapacağınız yorumların hakaret, aşağılama vs. gibi unsurlar içermemesine özen gösteriniz. Bu tarz yorumlar kesinlikle aktive edilmeyecektir. Teşekkürler...