google translate
Turkish to English Turkish to French Turkish to German Turkish to Greek Turkish to Italian Turkish to Japanese Turkish to Russian Turkish to Spanish Turkish to Chinese

mesaj gönder

Yaşam Sevinci

Biri sizi yaraladığında, üzdüğünde, size büyük kayıplar yaşattığında intizar edersiniz değil mi?

Bir çırpıda yüzlerce beddua gelir aklınıza hatta…

Yüreğinizin en derinlerinden hem de…

En basitinden “Allahından bul” ile açarsınız perdeyi;  artık dağarcığınızdaki ifadeler sizi nereye kadar götürürse…

Peki…

Dünyanın en ağır bedduası nedir sizce?

Sizi incitene en ağır darbeyi indireceğiniz intizar nedir?

 “Yaşama sevincini yitir inşallah.”

İşte, bence bedduaların arasında en derin olanı budur…

Yaşama sevincini yitirmek yaşamamakla eşdeğerdir çünkü…

Nasıl ki ölmemiş olmak yaşamakla aynı anlama gelmiyorsa…

Yaşama sevincini yitirdikten sonra tüm diğer sevinçlerinden mahrum kalır insan…

Yaşamak angarya halini alır hatta…


***


Yaşama sevinci…

Fransızcada “Bonheur de vivre”, İngilizcede ise “Joy of life” olarak kullanılıyor…

Kelimenin sözlüksel karşılığı tamam da, ya içerdiği anlam?

İşte orası yoruma açık…

Çok farklı bir kavram aslında…

Eş anlamlısı yok…

Mutluluk deseniz değil…

Coşku? Hayır… 

Huzur? I ıh! 

Hepsinden farklı, ya da hepsinden biraz…

Yaşama sevincini tanımlamaya kalktığınızda, üst üste koyduğunuz noktaların sonrası hep boş kalıyor…

Bir muamma yaşam sevinci…


***


“Yaşam sevinci” kavramının gizemi tarih boyunca birçok sanatçıyı, düşünürü etkilemiş…

Hatta bu ismi taşıyan bir tablo bile var…

Picasso’yla eşdeğer tutulan dahi Fransız Ressam Henri Matisse 1906 yılında “Yaşam Sevinci” isimli tablosunda kavramı kendisine göre tasvir etmiş…

Hatta Matisse’in bu tablosu sanatçının ölümsüz eserlerinden biri olmuş…

Fransız Yazar Emile Zola da kafa patlatmış bu kavram hakkında…

1884’te “Yaşama Sevinci” adıyla bir kitap yazmış Zola…

Şöyle diyor kitabında : “Bana sorarsanız eğer, ‘bu hayata ne yapmaya geIdin?’ diye, size şunu söyleyeceğim: ‘Ben bu hayata, sonuna kadar yüksek sesle yaşamak için geIdim.’ ”

Yüksek sesle yaşamak…

Yaşama sevincine dair yapılmış belki de en güzel yorum....


***


Yaşama sevinci birçok kavramdan bağımsız bir şey bence…

Zenginliğin sonucu değil bir kere, orası kesin…

Eğer parayla bağlantılıysa,  yokluk içinde yaşayan Romanların bitmek tükenmek bilmeyen yaşam sevinçlerini nasıl açıklayacağız peki?

Sağlıkla da pek bağlantılı değil…

Birçok engelli içlerindeki yaşam sevinciyle hepimize örnek olmuyor mu?

Gençlikle de alakası yok aslında.

Hayata son derece bağlı, yetmişinden sonra el ele dünya turuna çıkan “pinponlar” bize yaşam sevinci dersi vermiyor mu?

Kariyerde de değil yaşam sevincinin kaynağı…

Diplomalar, unvanlar da yetmiyor yaşam sevincini hissetmenize…

Nerede bulunduğunuzdan da bağımsız yaşama sevinci…

Kiminle olduğunuzdan da…

Bu tamamen insanın kendi içinde keşfettiği, ya da yarattığı, yaşattığı ve büyüttüğü bir şey.


***


Yaşama sevincinin kültürle, coğrafyayla, iklimle bağlantılı olma olasılığı yüksek bana kalırsa…

Kimi ulusların davranış genetiklerini incelediğinizde hemen göze çarpıyor bu..

Geçen ay kitabımın imza günleri vesilesiyle Atina’daydım...

Meşhur Monastiraki Meydanı’na açılan restoranlar sokağında, müdavimi olduğum Thanasis’in yerinde souvlaki yiyordum…

Restoranın yanına bir müzik grubu yaklaştı…

Bir akordeon, bir kontrbas bir de klarnet…

Bildiğimiz sokak çalgıcıları…

Bir başladılar müzik yapmaya;  masadakilerin hepsi kalktı, oldukları yerde dans etmeye başladı.

O manzara hiç gitmeyecek gözümün önünden…

Ekonomik krizin vurduğu, maaşları kesintiye uğramış, ağır vergilerin, işsizliğin herkesi canından bezdirdiği Yunan toplumundan bahsediyorum… 

Tüm olumsuzluklara rağmen yaşam sevincini kaybetmeyen bir toplum…

Akdeniz kültürünün bir özelliği mi bu acaba?

Bence etkisi var…


***


Türkiye’ye gelince bu bağlamda yaşanan değişimi anlayabilmekte güçlük çekiyorum…

Sıcakkanlı, yaşama sevinci dolu bir toplumdu Türkiye…

Folklorik danslarımıza bile yansırdı bu toplumsal özellik.

Peki ya bugün?

Yine sokak çalgıcılarından örnek vereyim…

Hep dikkatimi çekmiştir sokak çalgıcıları nedense sanki kuralmış gibi hepsi hüzünlü şarkılar çalar Türkiye’de…

Ya aşk acısı…

Ya sevgiliye kavuşamamak…

Yandım anam, öldüm anam edebiyatı…

Arz talep dengesi bu bence…

Sanırım toplum hüznü sevdiğinden, hüznü çalıyorlardır belki de…

Şimdiye kadar hiç görmedim çevremde, kıpır kıpır şarkılar çalıp da izleyenleri sokağın ortasında dans ettiren sokak çalgıcılarını…

Varsa hüzün…

Yoksa dram…


***


Mutsuzluk bulaşıcıdır bence…

Mutsuzken yanınızda mutlu insanlar görmekten etkilenmezsiniz de, mutluyken etrafınızdaki asık suratlar sizin de keyfinizi kaçırır…

Karamsarlık, çaresizlik, hüzün toplumun afyonudur…

Bu afyonu bir kere yutan, müptelası olur…

Ya da özellikle yutturulur bazen bu afyon…

Ben Türk toplumunun DNA’sındaki bu değişimi bu afyonu yutmasına bağlıyorum bazen…


***


Tekrar yaşam sevinci olgusuna dönersek…

Mutluluk kavramını nasıl konuşlandırabildiğimizle bağlantılı bence yaşam sevinci…

Beklentiler büyüdükçe mutluluk uzaklaşıyor…

Mutluluğa ulaşmak güçleştikçe yaşam sevincimizi de kaybediyoruz…

O bir türlü dizginleyemediğimiz ihtiraslarımız yok mu?

O doymazlığımız yok mu?

“Aman bir evimiz olsun” diyoruz, çabalıyoruz ve en sonunda hayallerimiz gerçek oluyor…

Daha evimize yerleşmeden “sıra geldiği yazlığa” diyoruz…

Arabamız olsun diye can atıyoruz…

Daha ruhsatını çıkardığımız gün bir üst modelin hayalini kurmaya başlıyoruz…


***


Aslında hiç de öyle de komplike bir kavram değil “yaşam sevinci”

Özetle “yaşamdan zevk alma sanatı.” yaşama sevinci…

Bence biraz “an”ı yaşayabilmek…

Biraz da “şükretmesini” bilmek…

Balkonunuzdaki saksıda açan küçük bir çiçek…

Yağmuru seyrederken içtiğiniz demli bir çay…

Sahilde bir tahta kasayı ters çevirerek kurduğunuz çilingir sofrası yaşama sevinci…

Yaşama sevinci yaşamın arasında gizlenen bir ışık…

Herkesin bakıp da çok azımızın görebildiği…


***


Bir anahtar  yaşam sevinci…

Yokluğunda sahip olunan tüm kapıların anlamını yitirdiği…

Umudun da, hayallerin de, huzurun da hammaddesi yaşama sevinci…

Yoksa ya da eksikse her şeyin tadını yitirdiği…

 “Yüksek sesle yaşamak” olarak tanımlıyor hayatın anlamını Emila Zola…

Yaşam sevinci o sesin ta kendisi aslında…















YORUMLAR
Lütfen sitede yapacağınız yorumların hakaret, aşağılama vs. gibi unsurlar içermemesine özen gösteriniz. Bu tarz yorumlar kesinlikle aktive edilmeyecektir. Teşekkürler...