google translate
Turkish to English Turkish to French Turkish to German Turkish to Greek Turkish to Italian Turkish to Japanese Turkish to Russian Turkish to Spanish Turkish to Chinese

mesaj gönder

Yarın Varsa Umut da Vardır

“Bir hayalim var.” diyordu Martin Luther King, 28 Ağustos 1963’te, Lincoln Anıtı’nda tarihi konuşmasını yaparken…

Ve suikast neticesinde can verdiği güne kadar “ırksal eşitsizliklerin olmadığı bir dünya” hayalinin peşinden koştu.

Bir hayali vardı King’in.

Ama aynı zamanda, hayali kadar güçlü “umudu…”


***


Hayal ve umut…

Suya karışmış yağ gibi, birbirlerinden ayrıştırabilmek mümkün değil hayalle umudu.

Birbirlerinin aynı anda hem sebebi, hem de sonucu...

Hayal umudun çocuğudur; hayali olmayan umut edemez.

Umut da hayalin hammaddesidir, umutsuz insan hayal kuramaz…

Gece ve gündüz, kara ve deniz, toprak ve bitki gibi, birbirini tamamlayan iki olgudur hayal ve umut.

Bir arada bulunduklarında var olurlar.

Ve birisi yoksa, diğeri de ol(a)maz.


***


“Umut en büyük kötülüktür, çünkü işkenceyi uzatır.” diyor Friedrich Nietzsche.

Katılmıyorum bu karamsar yaklaşıma, her ne kadar Nietzsche’nin görüşlerine büyük değer versem de.

İşkenceye dayanabilme, direnebilme gücüdür bence umut…

Ölmek sadece işkenceciyi ödüllendirmektir aslında.

Hem kabullenmek sonlandırır mı işkenceyi?

Savaşmamalı mı insan?

Mücadele etmemeli mi bazı şeyleri değiştirmek için?

Nietzsche gibi düşünselerdi zamanında aydınlar, verirler miydi bu kavgayı, orta çağ karanlığını yıkmak için…

Keza, Atatürk’ün içinde yeşerttiği umuttan ve inançtan daha başka bir gücü var mıydı yola çıkarken?


***


Yıllar önce bir kitap okumuştum…

Bir pasajını hiç unutmam o kitabın…

Yaşadığı tehlikelerin ardından mucize eseri hayatta kalmış bir adam kilisede günah çıkarıyordu.

“Papaz Efendi” diyordu, “Ben günahların en büyüğünü işledim. Biliyorum, ne yaparsam yapayım tanrı beni affetmeyecek.”

Meraklanmıştı kilisenin papazı, “günahların en büyüğü ne olabilirdi ki?

Kendisine günah çıkartan bu adam ne yapmıştı ki tanrının kendisini asla affetmeyeceğine inanmaktaydı?

Sordu “Ne kabahat işledin oğlum? Nedir işlediğin bu denli büyük günah?”

Adam iki kelimeyle yanıt vermişti papaza “umudumu kaybettim.”


***


Umut, aslında tanrı ile birey arasındaki özel bir anlaşmadır.

Umut inançtan beslenir…

İnsanın umudunu yitirmesi, inancını yitirmesiyle eşdeğerdir bu yüzden.

Mucizelere de inanmaya ihtiyaç duyar insan.

Ve bazen mucizelere duyulan o inanç ve umuttur insanı ayakta tutan, yaşama bağlayan…


***


Umut, “bilinmez”den beklentisidir bazen insanın.

Her yeni doğan günde, umudun kalp atışlarını duyar insan.

Aristo’nun yaklaşımındaki gibi, umut, uyandırıcı bir düştür.

Uyanık tutar insanı.

Hayata bağlı kalmasını sağlar.

“Ölmeye yanaşmadığı sürece, insan yaşamayı seçmektedir.” diyor Albert Camus.

“Çıkmadık candan umut kesilmez.” sözünün bir başka ifade ediş şekli değil midir bu?


***


Tabii kuru kuru ve sadece umut etmek yetmiyor.

Rasyonel bir tarafı da var umudun.

“Olmayacak duaya âmin deme” yaklaşımındaki gibi, umudun da kendi içinde bir tutarlılığı var.

Fransız düşünür Alain’in (Emile Auguste Chartier) dediği gibi, “gayret göstermeden ümit etmek bir hatadır; ama ümit etmeden gayret göstermeye kalkmak da kendi kendimize söylediğimiz, en kötü yalandır.”

Umut ve çaba kol kola yürüyen iki yoldaşa benzer.

Umut bir ayağı hayal topraklarında diğer ayağı ise mantık yakasında olan bir köprü gibidir aynı zamanda.


***


Ne güzel anlatmış umudun önemini Goethe: 

“Paranı yitirdin, hiçbir şey yitirmedin; çalışır kazanırsın.

Onurunu yitirdin, çok şey yitirdin,  ama onu da çalışıp kazanabilirsin.

Fakat umudunu yitirirsen, hayattaki her şeyini yitirirsin.”

Umutlu olmak kadar umudu korumak da önemlidir.

Ve umudu korumanın umut duymaktan daha zor olduğu anlar da vardır hayatta.

Hele hele umut kırıcılar çoğunluktaysa çevrenizde.

Sözleriyle, tavırlarıyla sizi umutsuzluğa hapsetmeye çabalayan…

İnsanın umutlu olması, umudunu kırmak isteyenlere başkaldırısıdır bazen.


***


Hayalin ve idealin büyüklüğü, umudun umutsuzluk karşısında sınavıdır bu bağlamda.

İşte en önemli sınavı böyle zamanlarda verir insan.

Nietzsche’nin yolunu da izleyebilir insan.

Yaşadığı yenilgiyi kabullenir, direnmez.

Öğrenilmiş çaresizlik gibi öğrenilmiş umutsuzluğa teslim eder kendisini.

Ya da Martin Luther King gibi son anına kadar kaybetmez umudunu…

“Her şey bitti” diye düşünürken bir anda silkinir, hayallerinin peşinden yürümeye devam eder kaldığı yerden.


***


Yüz metre koşusu değil,  bir maratondur hayat..

Elbette kaybettiği parkurlar olur, olacaktır insanın.

İnsan bedenindeki kas gibidir umut, zorlandıkça gelişir, güçlenir.

Ve hiçbir zaman “geç” yoktur umudu olan için.

Her gün yeni bir başlangıçtır, umut edebilene.

Yarın varsa, umut da vardır...

Önemli olan denemekten vazgeçmemek…

“Hep denedin, hep yenildin. Olsun, yine dene, yine yenil. Daha iyi yenil” dediği gibi Samuel Beckett’ın…

Umudu kırıla kırıla, umutsuzluğa karşı direnç geliştirebilmektir önemli olan.


***


“Güneşli sabahların umududur yıldızlar” diyor şiirinde Suat Taşer.

Karanlık gökyüzü doğacak günün müjdecisidir.

Herkesin “unut” dediği noktada, “umut” vardır her zaman…

Geride kalmış yenilgileri unutun gitsin, yeter ki umut gitmesin...

Unutmayın ki tırtıl tam yolun sonuna geldiğini düşündüğü an kelebeğe dönüşür.



YORUMLAR
Lütfen sitede yapacağınız yorumların hakaret, aşağılama vs. gibi unsurlar içermemesine özen gösteriniz. Bu tarz yorumlar kesinlikle aktive edilmeyecektir. Teşekkürler...