google translate
Turkish to English Turkish to French Turkish to German Turkish to Greek Turkish to Italian Turkish to Japanese Turkish to Russian Turkish to Spanish Turkish to Chinese

mesaj gönder

Sarı Öküz

Her şey “ilk”le başlar…

İlk bakış, ilk nefes, ilk adım…

Evet, doğru, ama…

İlginçtir, “ilk”e hep bir iyimserlik yükleriz nedense…

Ama her şey “ilk”le de biter aslında…

İlk kabullenme…

İlk sineye çekme…

İlk pes ediş…

“İlk”ler sadece başlangıcı anlatmaz…

Bitişi de sembolize eder bazen o “ilk”ler…


***


İlk tereddüt anında kaybedilir kavga örneğin…

İlk hatayla başlar çöküş…

İlk yutkunmayla başlar kayıtsızlık…

İlk aldatmadır sadakatsizliğin temeli…

Kayıplar ilk ihmalin sonucudur mesela…

Ve “İlk”ten geri dönüş yoktur… 

Sonralar hep  “ilk”in devamı ve tekrarıdır aslında…


***


Bilindik bir hikâyedir…

Ormanda bir öküz ve bir aslan sürüsü yan yana yaşamaktaymış.

Öküzler sayıca çok kalabalık olduğundan aslanlar cesaret edemiyorlarmış saldırmaya…

Dolayısıyla hep tek tük küçük hayvanlarla karınlarını doyuruyorlarmış…

Açlık canlarına tak etmiş…

Aslanların reisinin aklına bir “cinlik” gelmiş; öküzlerin reisini ziyarete gitmiş…

“Bak öküz kardeş” demiş, “hepimiz burada barış içinde yaşıyoruz. Ama bir sarı öküz var içinizde. Hepimizi tahrik ediyor; zor tutuyorum diğer aslanları saldırmamaları için. Gel sen şu sarı öküzü bize ver. Yine barış içinde yaşamaya devam edelim”

Düşünmüş öküzlerin reisi, “savaşa kalkışsak bir sürü öküz ölecek, bir tanesini verelim kurtulalım” demiş.

Sarı öküzü teslim alan aslanlar güzel bir ziyafet çekmişler.

Ama birkaç gün sonra yine açlık başlamış.

Aslanların reisi yine öküzlerin reisine gitmiş.

“Bak öküz kardeş” demiş, “Bizim sizinle barış içinde yaşamak istediğimizi biliyorsunuz. Aramızdaki dostluğu bozan bir sarı öküz vardı, verdiniz savaşı önledik. Ama şimdi de uzun kuyruklu öküz huzuru bozuyor. Bir de onu verin, yine barış içinde yaşamaya devam edelim.”

Öküzlerin reisi “kavgaya ne gerek var şimdi” diye düşünmüş ve uzun kuyruklu öküzü de teslim etmiş aslanlara…

Uzun kuyruklu öküzü de mideye indiren aslanların talepleri bitmemiş.

Ertesi gün bir başka öküz.

Bir hafta sonra yine bir başka öküz…

Öküzlerin reisi de kavga çıkmasın diye her taleplerini kabul etmiş aslanların…

Derken teker teker azala azala, öküzlerin sayısı aslanların altına düşmüş…

Bunu fark eden aslanlar anında saldırıya geçip tüm öküzleri avlamışlar…

Geriye öküzlerin reisi ve yardımcısı kalmış bir tek…

Sormuş yardımcısı “Biz başlangıçta ne kadar güçlüydük, neden kaybettik bu savaşı?”

Acı acı gülümsemiş öküzlerin reisi “Biz savaşı o sarı öküzü verdiğimiz gün kaybettik.”


***


Sarı öküz aslında hayattaki ilk kabullenişimiz, ilk teslim oluşumuzdur…

Ve bir kez teslim ettik mi o sarı öküzü bir daha geri alamayız asla…

Ve tıpkı hikâyede olduğu gibi, sarı öküzü başka öküzler izler sürekli…

Ta ki teslim bayrağını çekene kadar…

Bir gün gelir, dank eder kafamıza…

Eder ama ne sürü kalmıştır artık geride, ne de savaşacak güç…


***


Evlilikler mesela…

Cicim ayları karşılıklı taviz aylarıdır her zaman.

Sürtüşme yaşanmasın diye taraflar en onaylayamayacakları durumları dahi alttan alırlar…

Beklentilerini, kişiliklerini ikinci plana atarlar sürekli…

Yıllar sonra öz benliklerini özlediklerinde ise, iş işten geçmiş olur.

Geri dönüş imkânsızdır artık…

Nasıl başladıysa öyle devam eder çünkü.


***


İş hayatında da ilk sineye çekiştir sarı öküzün teslim edildiği an…

Patronun ya da müdürün ilk haksız çıkışındaki boyun eğiştir.

Hakkını aramak yerine susanın şamar oğlanlığı o gün, o ilk “teslim olma anında” yazılır kaderine…

Ve silinmez bir daha…

Kocasından şiddet gören kadının “ilk suskunluğu”dur sarı öküz.

İlk yüzleşmede tepkisini gösterir gösterir;  göster(e)mezse ömür boyu o şiddetle yaşar.

Birey gördüğü ilk haksızlıkta tepkisini ortaya koyabilirse bilinçli bir birey olur.

Yoksa alışır “adam sende”ciliğe, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” kaypaklığının arkasında geçirir tüm ömrünü...

İlk engeli gördüğünde sırtını dönüp giden hiç bir engel atlayamaz ömrü boyunca...

İlk kalbini çarptırana aşkını itiraf edemeyen hep o ezikliği yaşar nakarat misali...

İlk kavgada korkup kaçan pısırıklığıyla başbaşa kalır sürekli...


***


Eğitim biliminde bir kural vardır…

“Ödül ve ceza gecikmemelidir” der eğitim bilimciler.

Gerçekten de çok doğrudur…

Aynı mantıkla, gecikmiş reaksiyonun etkisi azalır…

Gecikmiş “ilk”lerin etkisi her geçen gün kaybolur.

“Şimdi susayım, sonra açarım ağzımı” demek, “ilk”i ötelemek ve değersizleştirmektir aslında.


***


“Eğik eşeğe binen çok olur” derler…

Ve eğik eşek olmayı kabul eden, her zaman sırtında birilerini görmeye mahkûmdur…

Reaksiyoner kişilik yapısı eleştirilse de, doğrudur aslında…

İlk başta gösterilen o reaksiyon sonraki gidişatın belirleyicisidir…

“Hayır” diyebilmenin de bir erdemi vardır…

Yeri geldiğinde söylenebilen “hayır”larda gizlidir sonraki “evet”lerin gücü…

Ve bizi biz yapan ağzımızdan çıkan "evet"lerden ziyade "hayır"larımızdır...

Yaşadıklarımız karşısındaki "ilk" duruşumuz belirler kişiliğimizi...


***


Velhasıl o “ilk”lerdir hayatımızın yazıldığı anlar…

Kaderin müdahale edebildiğimiz boyutu o “ilk”lerin sonucudur…

Yüzleşilen ilk haksızlıkta verilen tepki…

Kabul edilemeyecek ilk durumda söylenecek “hayır”…

Tanık olunan ilk baskıda gösterilecek reaksiyon…

Her şey o “ilk”le başlar ve biter…

Ve o “ilk”i ortaya koyma cesareti, sarı öküzü teslim etmeme kararlılığıdır asıl olan…

Çünkü “ilk”, “son”dur aynı zamanda…



YORUMLAR
Lütfen sitede yapacağınız yorumların hakaret, aşağılama vs. gibi unsurlar içermemesine özen gösteriniz. Bu tarz yorumlar kesinlikle aktive edilmeyecektir. Teşekkürler...