google translate
Turkish to English Turkish to French Turkish to German Turkish to Greek Turkish to Italian Turkish to Japanese Turkish to Russian Turkish to Spanish Turkish to Chinese

mesaj gönder

Perikles'i Hortlatmak

Kişi, girdiği tartışmanın en hararetli anındadır...

Köşeye sıkışmıştır; verecek yanıt bulamamakta, kıvranmaktadır.

Hemen yetişir imdadına o malum karşı çıkış: “Bana demagoji yapma!”

Televizyonlardaki açık oturumların değişmez repliğidir: “Demagoji yapıyorsunuz siz ama…”

“En iyi savunma saldırıdır”ın pratiğe dökülmüş halidir “demagoji yapıyorsun” ithamı.

Bazen bitirici darbedir.

Bazen de tam tuş olacakken minder dışına kaçmaktır.

Cafcaflı bir kelimedir de…

Hem dile oturur, hem de taşı gediğine oturtur.


***


Kullanmaya bayılırız, ama gelin görün daha doğru dürüst telaffuz bile edemeyiz bu kelimeyi…

“Demogoji” diyenler de vardır , “demogoci” diyenler de…

Hatta “demagoloji”  diyenler bile mevcuttur.

Eh, daha demagoji kelimesine dili bile dönmeyenlerin, demagojiye kanmaması mümkün müdür?


***


Geçmişi Antik Yunan’a dayanan bir kelime “demagoji”…

Bir sürü sözcük karşılığı üretilmiş demagojiyi anlatmak için...

“Toplumu pohpohlayarak gaza getirip, kendine çekmeye çalışmak” şeklinde yorumlayan da var.

TDK Sözlüğü’ndeki gibi “laf cambazlığı” diyen de…

Halk avcılığı olarak çevirenler de var…

Sözlerle göz boyamak ve kandırmak diye yorumlayanlar da…

Ama tüm tanımlarda hâkim unsur; bir tarafta kandırılanların, diğer tarafta ise kandıranın olması…

Kandırılmayı bekleyen kesime “halk”…

Kandırana ise “demagog” diyoruz, en yalın haliyle…


***


Demagoji kelimesinin etimolojisini araştırdığınızda “Yunanca demos (halk) ve agogos (liderlik yapmak) kelimelerinin birleşmesiyle ortaya çıkmıştır.” açıklamasını okursunuz…

Doğrudur, ama bir de öyküsü var demagojinin.


***


Atina, antik çağda aristokratların hegemonyası altındaydı.

Demokrasi fikrinin gelişmesinde önemli katkıları olan Kleistenes buna “dur” demek amacıyla Atina’yı “Deme” adı verilen 10 bölgeye ayırmıştı.

Yürütme organı konumundaki “boule” adı verilen meclis her “deme”den seçilen 50 kişinin katılımıyla oluşuyordu.

Tüm bu “deme”lerin liderine “demagogos” denirdi.

Demagog kelimesi işte buradan geliyor.

MÖ 420’lere gelindiğinde Atina toplumunda bireysellik ve maddi beklentiler öne çıkmaya başlamıştı.

Haliyle “demagogos” olmanın yolu da popülizmden, refah vaatlerinden yani, “demagoji”den geçiyordu…


***


Mevcut demagog Kimon’un yerine göz koymuştu Perikles…

Aynı zamanda bir aristokrat olan Kimon’un zenginliği karşısında çaresiz kalınca söylevlerini ekonomik vaatler üzerine kurmaya başlamıştı.

Vaatleri kişisel çıkarlarının peşine düşen seçmenlerin gözünü boyuyordu.

Perikles, Atina’nın zenginliklerini halka rüşvet olarak dağıtmaya başladı.

Kentin hazinesinden halkı beslerken mecliste fırtına gibi esiyordu.

Nitekim Kimon’un yerine “demagogos” seçildi o rüzgârla…


***


Perikles, “demagogos” unvanını aldıktan sonra popülizmin dozunu iyice arttırdı.

Kalktı, Pers saldırılarına karşı birçok polisin (şehir devleti) ortaklaşa kurduğu Delos Deniz Birliği’nin kasasındaki tüm parayı hortumlayıp Atina’ya harcadı.

Yetmedi, o güne kadar ücretsiz olan  memuriyeti maaşlı bir iş haline getirdi.

Perikles Atina’yı yönetmenin sırrını keşfetmişti; “bol demagoji, bol vaat.”

Halk mutluydu, geçim kaygısı azalmıştı; ki bu yüzden felsefe, sanat çok gelişti Antik Yunan’da…

Perikles’in bulduğu bu formül MÖ 443-429 yılları arasında tam 15 kez seçimleri kazanmasını sağlamıştı.

Platon, vatandaşı Perikles hakkında “Demagojinin insan vücudunda cisimleşmiş hali, halkı muazzam ölçüde yozlaştıran, yozluktan yana, bu yüzden de yozlaşmış biridir” diyordu.



***


İnsanoğlu var olduğundan beri hep pohpohlanmayı sevdi.

Bu yüzden de duyması gerekenleri değil de, duymayı istediklerini dillendirenlerin peşinden gitti. 

Bu zaaf, her dönem, her toplumu kendi demagoglarıyla buluşturdu…

Perikles MÖ 429’da öldü ama ruhu bu dünyadan hiç ayrılmadı, hep aportta bekledi.

Ve tarihin her döneminde yeniden hortladı…

Ne hikmetse, demagogların hepsinin de yegâne beklentisi halkın(!) mutluluğuydu…

Kendisi için bir şey isteyen “namert”ti.(!)


*** 


Halk goygoycuları asıl niyetlerini demogojiyle öyle güzel gizlediler ki.

Kimileri açık açık demagoji yaptı, kimileri çaktırmadan.

Ve bu uğurda her şey serbestti tarih boyunca…

Bazen halkın garibanlığı okşandı.

“Onlar ne veriyorsa ben iki mislini veriyorum” diyen siyasetçiler umut oldu.

Bazen manevi hislerine oynadılar toplumların.

Orta Çağ Avrupası'nda örneğin, kilise üstlenmişti demagojinin bayraktarlığını.

Kendi saltanatını sürdürmek için endüljans satıyordu, yani verdikleri bir belgeyle cennet garanti ediyordu kilise.

Halk da kuzu kuzu elinde ne varsa gidip veriyordu cennetten toprak almak için.

Kimse kalkıp da “Yahu siz kimsiniz de tanrının cennetini pazarlıyorsunuz?” demiyordu.

Bazen milliyetçi hislere oynadı demagoglar.

Almanya’yı adeta hipnotize ederek uyutan Hitler gibi.

Ortadoğu’yu kaosa ve karanlığa mahkum edenler gibi.

1953’te Kenya Devlet Başkanı Jomo Kenyatta’nın yargılandığı mahkemedeki sözleri bir ibret abidesi olarak geçti tarihe…

“Beyaz adam geldiğinde, bizim topraklarımız, onların ellerinde İncil vardı. İncil’i verip bizi uyuttular; gözlerimizi açtığımızda İncil bizim elimizde, topraklarımız onlardaydı”


***


Demagoglar tarihsel süreçte halkın cehaletinden ve çaresizliğinden beslendiler.

Peki, günümüzde hala halkın bu kadar kolay kandırılmasının sebebi ne?

Hele hele bilgiye ulaşmak, araştırmak bu kadar kolaylaşmışken…

Geçtiğimiz günlerde verdiğim bir konferansın ardından, sohbet kısmında bir hanımefendi çok güzel bir soru yöneltti.

Günümüzün seçimle göreve gelmiş bazı demagog liderlerine gönderme yaparak “Peki insanlar bunlara nasıl oy veriyor, ne oluyor insanlığa?” diye sordu.


***


Bence çok farklı yanıtları var bu sorunun…

Birincisi, artık insanlar beyinleriyle değil mideleriyle düşünmeye başladı.

Karnının doyması, iş bulması vs. günümüz insanının tüm beklentilerinin önüne geçti.

Sus payı mahiyetinde “avanta”larla gözü boyanan halkın umrunda değil ideoloji, rejim vs.

Artı, “biz” ruhunun günümüzde “ben” haline dönüşmesinin de bunda önemli bir payı var.

Bireyselliğe odaklanan insan  sağduyuyla değil egoizmle hareket ediyor.

Kendi menfaati toplumsal menfaatlerin üzerine çıkıyor. 

Nemalandığı düzenin bozulması korkutuyor onu.

Ve bu yaklaşım tarzları demagojinin panzehirini ortadan kaldırıyor “sorgulamayı.”

“Oh ne güzel, bunları verecekler bana” diyor ama gerçekten verilip verilemeyeceğini sorgulamıyor.

Balık hafızasıyla, bugün söylevini alkışladığı kimsenin dün ne(ler) söylediğini anımsamıyor bile.

Günlük düşünüyor, anlık yaşıyor ve pragmatist hareket ediyor.

Hal böyle olunca da kendi kendisini demogojinin kucağına atıyor.

Bilgi çağında bile Perikles'i hortlatıyor.

Toplumun beklentilerini güzel analiz edenler, bu beklentilere oynayarak hâkimiyeti ele geçiriyor.

Hayal kırıklığıyla yüzleşildiğindeyse iş işten geçmiş oluyor…


***


Demagojinin büyüsüne kapılan Antik Çağ Atina’sının akıbetini merak edenler vardır.

Perikles’in toplanan paraları hortumlayıp halkına yağdırmasına tahammül edemeyen Spartalılarla Atinalılar arasında MÖ 430’da, 27 yıl sürecek Peleponnessos savaşı patlak verdi.

Demagogos Perikles’in ateşli söylevleri kurtaramadı Atinalıları.

Perikles bu savaşlarda can verdi.

Savaşı kaybeden Atina bir daha asla ve asla belini doğrultamadı.

Neredeyse tüm altın rezervleri tükenen devlet, orduya kaynak bulabilmek için altından yapılmış kutsal adakları bile eritmek zorunda kaldı.


***


Tarih tekerrürden ibarettir.

Tüm demagogların maskeleri düşer bir gün…

Zamanında halkı büyüleyen söylevlerini de alıp giderler.

Ve enkazın altında onlara inananlar kalır.


***


La Fontaine’in fablını anımsayın…

Hani kargayı “sesin çok güzel” diye kandırıp şarkı söylemeye ikna eden ve ağzından düşürdüğü peyniri kapan tilkiyi…

Tamam, tilki kurnazlık etti, kandırdı kargayı.

Ama karganın hiç mi suçu yoktu?

Kanmasaydı, neden inandı?





YORUMLAR
Lütfen sitede yapacağınız yorumların hakaret, aşağılama vs. gibi unsurlar içermemesine özen gösteriniz. Bu tarz yorumlar kesinlikle aktive edilmeyecektir. Teşekkürler...