google translate
Turkish to English Turkish to French Turkish to German Turkish to Greek Turkish to Italian Turkish to Japanese Turkish to Russian Turkish to Spanish Turkish to Chinese

mesaj gönder

Eskiv

Eskiv nedir, bilir misiniz?

Hiç duymuş muydunuz daha önce bu terimi?

Sanmam…

Ama eminim bir boks maçı izlemişsinizdir.

Ya da en azından “Rocky” film serisinden herhangi birini.

Hani, maçta boksörlerden biri yumruğunu sallar, rakibi boşa çıkarır ya…

Boksör ıskalar, eldiveni karşısındakini değil de havayı döver ya hani…

İşte bunun adı eskiv.

Dizlerin ve belin kullanılmasıyla rakibin attığı yumruğu boşa çıkarmak yani…

Zihninizin bir kenarında tutun lütfen.

Finalde döneceğiz yine eskive…


***


Kavgacı bir insan yapısı türedi son yıllarda.

Ya da aslında hep vardılar ama yeni yeni bu kadar göze batar hale gelmeye başladılar.

Konuşmacı ya da dinleyici olarak katıldığım konferanslarda görüyorum sık sık onları.

Bilgilenmek değil, amaçları.

Anlatılana bir katkıda bulunmak da değil.

Yani ne bağcıyı dövmek dertleri, ne de üzüm yemek…

Bağı yakıp; üzümleri de bağcıyı da içinde yok etmek.


***

 

Konuşuyorsunuz, anlatıyorsunuz, bilginizi deneyimlerinizi aktarıyorsunuz.

Sıra geliyor soru cevap kısmına.

İşte tam da o esnada çıkıyorlar meydana.

Soru sormuyorlar, amaçları bir  nebze daha aydınlanmak değil.

Amaçları şov!

Salonun “süpermen”liğine soyunuyorlar.

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın sığlığıyla; kendilerince alternatif bir konferansa başlıyorlar.

İçi boş söylemler, “ben daha iyi biliyorum” havasında, ukalaca kesilen ahkâmlar.

Ya da günümüz gençliğinin moda tabiriyle, konuşmacıyı, konuşmacıları “gömme” çabaları!

Tek dertleri haklı çıkmak.

Konuşurken diğer dinleyicileri de göz hapsine alıyorlar.

Sanki ısrarla kendilerine destek vermeye zorlar gibi.

Ayrıştırmayı, bölmeyi seviyorlar.

Bu yüzdendir ya; amip gibi bölerek ve bölünerek çoğalıyorlar.


***


Sosyal medyada da sıklıkla rastlıyoruz onlara…

Yani, namıdiğer “trol”lere…

Bir gönderinin ya da herhangi bir yazının altına bırakılan yorumlara bakın.

Büyük bölümü düşünce açıklamaktan öte…

Düşünce bile değil aslında sarf ettikleri sözler.

“Kodum mu oturturum” yaklaşımı zihinsel dünyalarını esir almış adeta..

“Benim fikrim senin fikrini döver.”  

Manipülasyon gırla gidiyor.

Seviyesizlik hızla tırmanıyor.


***


Bir kültür meselesi.

Birikim meselesi…

İki kavram sürekli karıştırılıyor.

Fikir “beyan etmek” ayrı şey, fikir “empoze etmek” ayrı şey.

Sorun şu ki, “bence” demesini bilmiyoruz.

“Bence” denince akan sular durur, saygı budur.

Karşınızdaki sizden çok daha farklı düşünüyor olabilir, fikirlerine kesinlikle katılmıyor da olabilirsiniz.

Ama cümlelerinin başına “bence”yi koyuyorsa, görüşlerini “bence” parantezine alıyorsa size sadece dinlemek düşer…

“Bence”ye verilecek yegâne yanıt “Sence öyle olabilir ama bence…” dir, o kadar…

Ama öyle olmuyor işte.

Dayatıyorlar!

“Neden öyle düşünüyorsun?”

“Haksızsın, yanlış biliyorsun!”

Hemen karşısındakini kendisi gibi düşünmeye zorlama eğilimi.

Tartışma kültürünü geçtik, kavga etme adabından bile yoksunlar hatta…

 

***


Uzmanlaşmanın hiçe sayıldığı toplum yapısının bir karakteristiği belki de bu.

İnsanın kendisini okumadan profesör addetmesi…

Ya da bir iki kitap okumakla allameicihan kesilmesi…

Seksen öncesinin “iç Birinci, ol devrimci” yaklaşımının günümüz versiyonu bence bu.

Bir diğer deyişle, “cahil cesareti.”


***


Malazgirt Zaferi’nin ne zaman gerçekleştiğini bile bilmez ama örneğin İlber Ortaylı gibi bir tarih duayenine sözüm ona tarih dersi vermeye kalkar yorumuyla…

Bence gelmiş geçmiş en değerli, vizyoner ilahiyatçı rahmetli Yaşar Nuri’ye üç kuruşluk bilgi birikimleriyle akılları sıra din dersi verenlere rastlardım zamanında.

Utanmasalar, Fazıl Say’a “sol anahtarı”nı anlatmaya bile cüret edecekler bunlar…

Ederler de...

Şaşırmam!


***


Sosyal yaşantımızda da çok sık rastlamıyor muyuz onlara?

Her şeyi biliyorlar!

Ama bir tek kendileri biliyorlar!

Ve herkes onlar gibi düşünmek zorunda.

Negatif tutumlarıyla enerjinizi emiyorlar.

Düşünmeden, patavatsızca ettikleri bir kelimeyle tüm keyfinizi kaçırıyorlar.

Tribünlere oynuyorlar.


***


Bir ego sorunu belki de.

Yetersizliklerinin farkındalar…

Saygı görmeye hasret kalmışlar…

Bunu, bilgi birikimleriyle başaramayacaklarının da farkındalar.

Ve “sesim daha gür çıkarsa insanlar beni haklı sanır” düşüncesine kapılıyorlar.

Bu yüzden bir kelimeye bir cümleyle; bir cümleye bir paragrafla yanıt veriyorlar.

Ne söylediklerinin farkında bile değiller aslında.

Çünkü onların derdi düşüncelerini aktarmak ya da bir teze antitez üretmek de değil.

Amaçlarını kendi egolarını tatmin etmek.

Bireysel şovlarını sergilemek ve sonunda alkış almak!

Maksat muhalefet olsun!


***


Bu insanlar yaşamak için kan içmek zorunda kalan vampirler gibi, kavgadan polemikten besleniyorlar…

Polemik bile diyemeyiz buna.

Düpedüz bir kör dövüşü…

Serumları bu.

Ve biz, bunlara prim verdikçe aslında ekmeklerine yağ sürüyoruz.

Daha da güçleniyorlar.

Çünkü istedikleri bu; dikkat çekmek.

Sizi kendi kısır yörüngelerine oturtmak.

Farkında olmadan düşüyoruz oyunlarına.

Senaryolarının bir parçası oluyor haksızlıklarını ispat etmeye çabaladıkça.


***


Adam kalkıyor bir beyanatta bulunuyor…

İpe sapa gelmez bir laf ediyor… 

Kalkıyor birileri buna yanıt veriyor.

Ne oluyor?

Ciddiye alındığını hissediyor.

Adam yerine konduğunu düşünüyor.

Siz istediğiniz kadar bilimsel örnekler verin.

İstediğiniz kadar rasyonel bir biçimde tezlerini çürütmeye kalkın.

Acıdır ki çoğunluk genelde onların yanında.

Şov izlemeyi seviyor insanlar.

Arenada dövüşen gladyatörleri seyreder gibi.


***


Ben açıkcası artık “eskiv”i  tercih ediyorum.

Bu tarz bir reaksiyonla karşılaştığımda hemen Muhammed Ali beliriyor gözlerimin önünde, eskiv yaparken.

“Siz böyle düşünebilirsiniz” diyorum, geçiyorum.

Çünkü fikir teatisi ancak bir fikirle yapılır, sloganla değil.

Ve siz saatlerce konuşsanız bile ikna etme olanağı yok.

Dediğim gibi onların derdi bilgilenmek değil.


***


Hiç boşa yumruk attınız mı?

Deneyin.

Tüm gücünüzü toplayın, boşluğa on bilemediniz on beş tane yumruk sallayın.

Bakın nasıl kollarınız düşüyor, külçe gibi ağırlaşıyor.

Maç esnasında birkaç kez eskiv tuzağına yakalanan boksör ardından kroşeyi yer nakavt olur.

Siz önemsemedikçe, ciddiye almadıkça bunların da kaderi mindere çakılmaktır…


***


Sorun şu ki, internetle birlikte artık cahil kalmadı.

Çoğunluk “yarı cahil.”

Ki, bence yarı cahil, cahilden çok daha tehlikeli.

“Bilmediğini bilmeyenden kork” diyor ya Konfiçyus…

Ne kadar doğru söylüyor aslında.

Saftır cahil...

Çekinir.

Bilmeyene, cahile öğretirsiniz ama yarı cahil öğrenmeyi reddeder.

Hatta utanmadan öğretmeye de kalkar yarı cahil.

Cahile “yapma” dersiniz korkar, yapmaz.

Ama yarı cahil yapar, yapmakla da kalmaz,  kendisini uyanık beller, yaptığıyla da gurur duyar hatta.


***


Cahil uyuyordur, dürtüp uyandırmanız mümkündür.

Ama yarı cahil baygındır.

Uyumakla bayılmak farklı şeyler.

Uyuyanı nasıl uyandırmanız gerektiğini bilirsiniz.

Ama bayılanın ne zaman ayılacağını, ayılıp ayılmayacağını bilemezsiniz, kestiremezsiniz.

Baygınlığın bitkisel hayata dönüşmesi de olasıdır zira…


***


Belki de çevrenizde ışığınızla aydınlatacağınız öyle çok insan var ki.

Ama onlar bulut gibi araya giriyorlar.

Işığınızı emmeye kalkışıyorlar.

Bu yüzden, yarı cahilin salvosunu savuşturmanın en güzel yolu eskiv…

Muhatap bile olmamak.

Uymamak.

Hazırladığı sistemli ve organize tuzağa yakalanmamak…

Bırakın konuşsunlar...

Kimsenin kendilerini ciddiye almadığını hissettikçe, yumruklarının havada asılı kaldığını gördükçe, yorulacaklardır.

Moralleri bozulacaktır...

Hem, her “hıyarım var” diyene elimde bir avuç tuzla koşmam mümkün mü?

Hele hele hıyarların sayısı böyle hızla artarken!


YORUMLAR
Lütfen sitede yapacağınız yorumların hakaret, aşağılama vs. gibi unsurlar içermemesine özen gösteriniz. Bu tarz yorumlar kesinlikle aktive edilmeyecektir. Teşekkürler...