google translate
Turkish to English Turkish to French Turkish to German Turkish to Greek Turkish to Italian Turkish to Japanese Turkish to Russian Turkish to Spanish Turkish to Chinese

mesaj gönder

Dinozor Olmanın Onuru

“Zaman sana uymuyorsa, sen zamana uy.”  derler…

Özünde, özetle;  kişinin günümüzün yaşam tarzına,  değerlerine vs. adaptasyonunu öneren bir yaklaşımdır bu.

“Zamana uymak” kavramı tartışmaya açıktır…

Eğer kastedilen “değişimlere ayak uydurmak”sa,  yani bu olguya vurgu yapıyorsak, “değişimden ne anladığımızı” da doğru belirlemeli, kavramı doğru konuşlandırmalıyız…

Değişmek her zaman gelişmek midir?

Hayır…

Değişim “geriye gidiş” olarak da ortaya çıkabilir…

Eski İran ile bugünkü İran aynı mı örneğin?

Düşüncesi eski, modern İran’da kalan birisi “çağdışı” mıdır mevcut duruma ayak uydurmak istemiyorsa.

Yani mevcut,  dini değerleri referans alan sisteme uyum sağladığında “ileri görüşlü” mü olacaktır?

Ya da Hitler öncesi Almanya’yı savunanlar, mevcut faşist sistemi benimsemeyenler “zamana uymamakla” suçlanabilir mi?

Bu, bence tamamen nerede durduğunuzla bağlantılı…

Ve nasıl yorumladığınızla tabii ki…


***


“Muhafazakâr” kelimesi de benzer bir anlam kargaşasından nasibini almaktadır günümüzde…

Muhafazakâr, kelimenin kökeninden de anlaşılacağı üzere “muhafaza eden”dir.

Nasıl ki “değişim” ileri gidişin yanı sıra “geri gidiş” olarak da ortaya çıkabiliyorsa…

Muhafazakârlıkta da kriter neyin korunduğu veya korunmak istendiğidir…

Dogmaları, tabuları, taassubu korumaya çalışanlardan bahsetmiyorum, bahsetmeye gerek dahi duymuyorum…

Onlar zaten orta çağda kalmışlardır, bir adım dahi ileri gidemezler…

Benim sorguladığım husus başka…

Değerler eriyip gitmeye başlamışsa; mevcut erdemleri korumak isteyen muhafazakâr gerici mi olur yoksa ilerici mi?

Esas soru ve sorun budur.

Toplum bencilleşirken paylaşımı, insanlar şiddete yönelirken hoşgörüyü korumayı istemek  “çağ dışılık” mı olur?

Kabalık, magandalık “yükselen değer” haline gelmişken saygıyı, nezaketi;  “devletin malı deniz yemeyen keriz” yaklaşımı çağın kuralı halini almışken  “saçı bitmemiş yetimin hakkını savunmak” çağın gerisinde kalmak mıdır?

Herkes “köşeyi dön de nasıl dönersen dön” öğretisini rehber kabul etmişken namuslu ve sebatkâr bir iş ahlakına;  “çok eşlilik” moda tabirle “in” olmuşken, “ailenin kutsallığına” vurgu yapan birisi zamana uymamakta mıdır? 

Yani bir başka deyişle çağa ayak uydurmak yanlışların peşine takılıp giden sürünün içinde kamufle olmak mıdır?

Veya kişinin “erdemlerine” sahip çıkması ille de çağ dışı kalmak mıdır?


***


Çağa ayak uydur…

Çağdışı olma…

Eskide kalma…

Devir değişti…

“Dinozor” derler bak sonra…

Aşina olduğumuz sözlerdir bunlar değil mi?

Çağa ayak uyduran modern ilan edilir.

Çağa direnen ise dinozor.

Peki, çağın “doğruluğu”na kim kefil olacak?

Ya çağ yanlışsa…

O yanlışa ortak olmak, sessiz kalmak muteber mi yapacak bizi?

Modern mi olacağız yani?


***


2000 yılında kaybettiğimiz İngiliz edebiyatı profesörü, yazar, filolog ve çevirmen Mina Urgan’ın bu bağlamda enfes bir yaklaşımı var…

Şöyle diyor Mina Hoca:

“…Çağımıza uymak zorundayız palavrasına da hiç mi hiç inanmıyorum. Eğer yaşadığım çağın en yüce ideali köşeyi dönmekse; eğer yaşadığım çağ toplumsal adaletsizlik üstüne kuruluysa; eğer yaşadığım çağ inandığım her şeyi yadsıyorsa; eğer yaşadığım çağa bayağılık ve çirkinlik egemense ben böyle bir çağa neden ayak uydurmak zorunda kalayım? Tam tersine baş kaldırırım, direnirim böyle bir çağa karşı.”

Bu cümlelerin altına yüreğin en derinlerinden gelen mürekkeple imzamı atıyorum ben de…

Çağa uymak bu yozlaşmayı paylaşmaksa, yaşasın çağ dışılık!


***


Sözüm ona bir beslenme biçimiydi “fast food”

Ama günümüzde bir yaşam biçimi halini aldı…

Hayatı pratikleştirmeye çalışırken anlamsızlaştırdık...

İçini boşalttık.

Fast food’un “ye ve git” yaklaşımını “yaşa ve git” şeklinde adapte ettik yaşamlarımıza.

Her alanda böyle bu…

Aşkı, romantizmi öldürdük mesela…

Cinselliği ayağa düşürdük.

Dostlukları çıkarların payandasına dönüştürdük.

Kapitalizmi idealizme tercih ettik.

Köşeyi döneceğiz derken, ezip geçtiklerimizi görmedik bile.

Zayıfların üzerine basarak yükselmekte beis görmedik.

Bizi biz eden değerleri “son kullanma tarihi geçti” diyerek çöpe attık.

Bencilliğin patronajına girdik.

Manayı, maneviyatı öldürüp yerine maddeyi, maddiyatı koyduk…

Kolayı seçtik, çağa ayak uydurduk!

Çağa direnenleri de “dinozor” ilan ettik…


***


Sizi bilmem ama ben (sözüm ona ) çağın gerisinde kalmış eski insanlara büyük saygı duyuyorum.

Bir kere günümüzün “sözde çağdaşlar”ından çok daha fazla okuduklarını biliyorum…

Hep dikkatimi çekmiştir, yazılarıma gelen yorumların büyük bölümü altmış beş yaşın üzerindeki okurlara ait.

Çünkü okumayı, öğrenmeyi seviyorlar ve söyleyecek bir şeyleri var.

Çünkü onlar görmüşler, geçirmişler; onlar hazmetmişler…

Fast food yaşamamışlar,  saçlarını değirmende ağartmamışlar…

“Devlet adamı” ciddiyetinden ve sorumluluğundan ayrılmayan eski “onurlu” siyasetçileri özlemiyor muyuz hepimiz?

Eski sanatçıları…

Eski aydınları…

Gidenin yeri boş kalıyor artık…

Çünkü onları var eden değerlerin üzerine sifon çekti çağdaşlık denen aldatmaca…

Eskiler farklıymış. 

Hakkını vererek yaşamışlar.

Aşkın içini doldurmuşlar …

Aşk mektupları yazmışlar, sevda çekmişler, birbirlerine saygı duymuşlar… 

Birçoğunun evliliği 40 yılın üzerinde;  aileye önem vermişler…

Kılık kıyafetleri bile farklı o eski insanların…

Popolarından düşen kot pantolonlarla gelmiyorlar örneğin tiyatroya, konsere…

Nerede ne giyeceklerini, ne diyeceklerini, nasıl söyleyeceklerini günümüz gençlerinden çok daha iyi biliyorlar…

Yeni nesil saat on birde mesaisine başlarken onlar yedide işlerinin başında oluyorlar.

Çünkü onlar üretmeyi, hala vatana hizmet kabul ediyorlar.

Bayramlarda arifeden kaçmıyorlar tatile, evlerinde misafir bekliyorlar…

Günümüzün “çağdaşlar”ı sandığa bile gitmezken, o eski insanlar mutlaka oylarına sahip çıkıyor.

Ve konu Atatürk,  Cumhuriyet olduğunda;  eski tüfekler çocuklarından, torunlarından çok daha sağduyulu, çok daha gönülden sahip çıkıyorlar bu kazanımlara…


***


Ve biz onları çağa uymamakla suçluyoruz iyi mi?

Neden?

Bilgisayar kullanamıyorlar diye mi?

Akıllı telefonları yok diye mi?

Sosyal medyada hesap açamıyorlar diye mi?

Ve bir de kalkıp onları “dinozorluk”la suçlamıyor muyuz?

Şöyle devam ediyor sözlerine Mina Urgan: “Dinozorlukla suçlanmam da vız gelir bana. Çünkü ben dinozoru tarih öncesi çağların nesli tükenmiş bir hayvanı olarak değil; geçmişin doğruluğu kanıtlanmış ve yadsınamaz değerlerini yeni sentezler yaparak geleceğe taşımayı amaçlayan bir yaratık olarak tanımlıyor, dinozorluğumla övünüyorum.”

Ben de, yeni jenerasyonun “dinozor” ilan ettiği o eski insanları saygıyla alkışlıyorum…

Günümüzün yükselen değerlerine baktığımda, “dinozor” olmanın önemini ve onurunu çok daha iyi anlıyorum…



YORUMLAR
Lütfen sitede yapacağınız yorumların hakaret, aşağılama vs. gibi unsurlar içermemesine özen gösteriniz. Bu tarz yorumlar kesinlikle aktive edilmeyecektir. Teşekkürler...