google translate
Turkish to English Turkish to French Turkish to German Turkish to Greek Turkish to Italian Turkish to Japanese Turkish to Russian Turkish to Spanish Turkish to Chinese

mesaj gönder

Bırakın Kral Çıplak Kalsın

Gazeteciliğe yeni başlamıştım.

Çiçeği burnunda bir muhabirdim henüz.

Işıklar içinde yatsın, duayen ustalarımızdan biri,  bana altın değerinde bir nasihatte bulunmuştu.

“Çok şey bileceksin, ama senin çok şey bildiğini kimse bilmeyecek.”

Tam otuz bir yıl geçti üzerinden ve ben bu öğüdü hiç unutmadım. 

Sadece mesleğimde değil, özel hayatımda da uyguladım hep.

Özellikle insanları tanıma, gerçek yüzlerini görebilme bağlamında bana çok yol gösterdi.


***


Mesela, falanca partinin bir mensubunun bir başka partili hakkında,  cezalandırılması talebiyle disiplin kuruluna başvurduğunu öğrenmiştim bir keresinde.

Hatta dilekçenin orijinalini bile görmüş, fotokopisini almıştım.

Aradım, sordum “doğru mu?” diye.

Ulaştığım bilgilerden, belgelerden hiç bahsetmedim…

Hemen inkâr yoluna gitti karşımdaki, elimde belgesinin olduğunu bilmeden.

“Nereden çıkarıyorlar bunu, o benim çok iyi arkadaşımdır” diyerek kıvırmaya çalıştı aklınca.

Yemin billâh etti hatta...

Anında sildim o kişiyi, artık “dünya dönüyor” dese dahi, inanmamak üzere…


***


Yine bir keresinde çok önemli bir toplantının gizli ses kaydını getirmişti haber kaynaklarımdan biri.

Toplantıda konuşma yapanlardan birisini arayıp olan biteni anlatmasını istemiştim.

Aslında kelime kelime dinlemiştim, toplantıda konuşulan her şeyi biliyordum…

Ama gelin görün, o “benim bildiğimi” bilmiyordu.

Tek ayak üzerinde kırk yalan söyledi bana toplantının perde arkasını anlatırken.

Sonrasında ağzıyla kuş tutsa, köşemde bir kez bile adını geçirmedim o malum şahsın.

Sınırsız ambargo yedi benden.

Bunun gibi o kadar çok olay yaşadım ki. 

Değme dansözlere taş çıkartırcasına kırıtanlar, yalan söyleyenler tanıdım. 

Tanımaya da devam ediyorum; insan sarraflığı diye bir şey yok, hayat okulundan mezun olunmuyor zira.

O öğüt, muhataplarımın gerçek yüzlerini görmemi sağladı, sağlıyor bana.

Ve merhum ustamı hep minnetle anıyorum…


***


“Üç şey uzun süre saklanamaz; güneş, ay ve gerçek.” der Budha…

Katılmamak mümkün mü?

Evet, hiçbir gerçek gizli kalmaz!

Dolayısıyla hiçbir yalan da saklanamaz sonsuza kadar.

Dondurma misali ilk sıcakla temasında, damla damla erimeye başlar…

Tohum gibidir gerçek.

Çiçeklenmesi belki gecikir, belki başka bahara kalır.

Ama bir gün mutlaka deler geçer toprağı, pırtlayıverir hiç umulmadık ya da umudun kesildiği bir anda.

Makyajı istediğiniz kadar kusursuz yapın.

Bir su damlasıyla birlikte akar gider tüm boya.

Hiçbir maske yapışmaz yüze, elbet çıkar veya düşer bir gün.

Gerçeği asla gizleyemezsiniz.

Pisliğini örten kedi misali gizlediğinizi sanırsınız belki.

Ama kokmaya başlar bir gün.


***


Eşek kulaklı Midas’ın hikâyesi meşhurdur.

Apollon tarafından eşek kulaklarıyla yaşamaya mahkûm edilen Kral Midas bu sırrını saklamak için çok mücadele etmiş.

Sürekli, kulaklarına kadar inen bir takke giyermiş kimse kulaklarını görmesin diye.

Ta ki, saçlarını kesen berberi durumu fark edene kadar…

Midas, bu sırrı kimseye söylememesi şartıyla canını bağışlamış berberinin.

Uzun süre, ölüm korkusuyla ağzını sıkı tutmuş berber.

Ama zamanla,  bu büyük sırrı içinde taşıyamaz olmuş.

Kazmış bir kuyu, içine var gücüyle bağırmış “Midas eşek kulaklıdır” diye.

Kuyuda biten sazlar, rüzgârla hareket ettikçe sesi yankı yapmış.

Berberin itirafı tüm kasabaya yayılmış ve herkes öğrenmiş Midas’ın eşek kulaklarını.

Büyük sır deşifre olmuş…


***


Her kapının kilidi bir gün çürür.

Hiçbir kapı sonsuza kadar kapalı kalmaz.

Ve kapalı kapılar ardında konuşulanlar, çevrilen dolaplar elbet gün yüzüne çıkar. 

Siz istediğiniz kadar ebediyen gizli kalacağına inanın.

Belki gecikir; ama gerçek bir gün mutlaka, bir şekilde “ben buradayım” der.

Sanıyor musunuz ki örneğin bir Kennedy suikasti ebediyen karanlıkta kalacak?

Bu sır nesilden nesile aktarılacak belki, ama bir gün birileri konuşacak ve ortaya çıkacak gerçek.

"Sır tutamaz gökler, anlatırlar her şeyi tepelere, tepeler meyve bahçelerine yetiştirir ve onlar da nergislere...” diyor Amerikalı şair Emily Dickinson…

Dickonson’ın da şiirinde söylediği gibi hiçbir sır gizli kalmaz.

Her gece, güneşin ilk ışıklarıyla son bulur.

Sonsuz karanlık yoktur.


*** 


Bu gerçeğe rağmen hep kendisini kandırmayı seçer insanoğlu.

Çevirdiği dolapların, yediği haltların, söylediği yalanların hiç ortaya çıkmayacağını sanır.

En nazik ifadeyle, “enayiliğin” ta kendisidir bu aslında.

Çinlilerin de söylediği gibi, fısıldanan sözler, yüksek sesle söylenenlerden daha uzağa gider.

Hepiniz yaşamışsınızdır eminim…

Mesela en yakın dostunuzun arkanızdan oyunlar çevirdiğini fark etmişsinizdir.

Yüzünüze gülenlerin, arkanızdan kuyunuzu kazdığını öğrenmişsinizdir örneğin.

Misal  “hep yanındayım” diyenlerin gıyabınızda neler söyledikleri bir şekilde ulaşır size.

Katlanılması en zor durumlardan biridir işte bu. 

Yalancının iki yüzlülüğü, yalancılığından çok daha kötüdür.

Ve yakından gelen taş daha çok acıtır canınızı.

Ne kadar doğrudur “Tanrım ben düşmanlarıma karşı tedbirlerimi aldım, sen beni dostlarımdan koru” yaklaşımı.


***


Dost kazığı,  istisnasız herkesin yaşadığı bir durumdur.

Birisinden yediğiniz ilk kazık “şanssızlıktır”…

Ama aynı kişiden ikinci kez kazık yiyorsanız bu sizin “aptallığınız” olur.

İşte bu bağlamda deyim yerindeyse “safı” oynamak en doğru stratejidir bana kalırsa.

Bilin ama renk vermeyin.

Sizin bildiğinizi bilmesin karşınızdaki.

Uyandırmayın kerizi, bulandırmasın denizi...

Hakkınızda söylediğini sizin asla duyamayacağınızı, öğrenemeyeceğinizi  düşünsün, dursun.

Varsın sizi kandırdığını sansın, mutlu olsun.


***


Üzüm mü yemek istiyorsunuz, yoksa niyetiniz bağcıyı dövmek mi?

Eğer siz gerçeği biliyorsanız, o insanın gerçek kişiliğiyle yüzleşmişseniz bir daha asla kanmazsınız.

Ve bundan sonra, benzeri bir durumda hep öncelik, avantaj size ait olur.

Maça bir sıfır galip başlarsınız her zaman.

Gardınız hep sabittir asla yumruk yemezsiniz artık…

Ama reaksiyon verdiğinizde, hesap sorduğunuzda  “vay bunu nasıl yaptın, bunu nasıl söyledin?” dediğinizde bu şansınızı yitirirsiniz.

Özet olarak, duyduklarınıza ek olarak yeni yalanlar dinlersiniz, hepsi o! 

Şartları eşitlersiniz ve belki kaybeden siz olursunuz.

Sonuç olarak, yediğiniz kazıkla kalırsınız...


***


Ava gidenin avlandığını…

Yani, sizi kandırmak isteyenin aslında kendi kendisini kandırdığını görmek kadar güzel ne olabilir?

Argo tabirle, bazen “salağa yatmak”, sizi salak zannedenleri salak durumuna düşürmenin en güzel yoludur…

Krala çıplak olduğunu söylediğinizde örtünür, saklamaya kalkar pörsümüş  bedenini.

Bırakın, kendisini giyinik sansın!

Bakın ve kıs kıs gülün, eğlenin onun bu haliyle.

İntikamların en büyüğü budur son tahlilde...

Bırakın kral çıplak kalsın!



YORUMLAR
Lütfen sitede yapacağınız yorumların hakaret, aşağılama vs. gibi unsurlar içermemesine özen gösteriniz. Bu tarz yorumlar kesinlikle aktive edilmeyecektir. Teşekkürler...