google translate
Turkish to English Turkish to French Turkish to German Turkish to Greek Turkish to Italian Turkish to Japanese Turkish to Russian Turkish to Spanish Turkish to Chinese

mesaj gönder

Bir Avuç Toprak

Atina’da verdiğim konferanslarımdan bir tanesinin başlığı “I Love My Mistakes”di…

Yani, “Hatalarımı seviyorum.”

Konu başlığını ilginç bulup beni dinlemeye gelen Yunan felsefe dostlarına konferansımın başında bir soru yöneltmiş, “Herkes bir hatasını söylesin bakalım.” demiştim.

Salondan “çıt” çıkmamıştı.

Ne bir el kalktı, ne de bir hatasını itiraf edebilen oldu.

Şaşırdım mı?

Hayır.

Bekliyordum bunu…

“Neden hatalarınıza gayrimeşru çocuk muamelesi yapıyorsunuz ki?” diye sordum.

Ve ekledim...

“Hatalarınız da sizin öz evlatlarınızdır aslında. Hatta belki de en hayırlı evlatlarınız hatalarınızdır.”

Peşi sıra kendi yaptığım birçok hatayı aktardım, paylaştım…

Nitekim dili çözüldü bir anda salonu dolduran dinleyicilerin…


***

 

Evet, hatalarını sevmeli insan…

“Hiç hata sevilir miymiş?” diyenler olabilir…

Bal gibi de sevilir…

Tamam, yapıldığı ya da fark edildiği an belki bizi çok üzebilir hatalarımız…

Taş olur, içimize oturur.

Pişmanlık olur, sığmaz yüreğimize.

Uzun bir süre affedemeyiz belki kendimizi…

Peki ya sonra?

Uzun vadede öğretmenimiz olur hatalarımız…

Ki, en son yaptığımız hata bu bağlamda en iyi öğretmenimizdir aslında.


***


Hatalara karşı yaklaşımı aslında insanın kendisini yansıtır.

Misal, bazıları “öcüleştirir” hataları kafasında.

Ödü patlar kimilerinin hata yapmaktan.

O yüzden yaşama karşı sürekli gardlarını alarak yaşarlar.

Ne güzel diyor Einstein: “Hiç hata yapmamış adam, yeni bir şey denememiş olandır.”

Hayat oyununun yegâne kuralı deneme yanılmadır oysa.

Denemezsek, yanılmayız.

Yanılmazsak, öğrenemeyiz.

"Deneyim yenilen kazıkların bileşkesidir." der bir söz…

Olgunluk da yapılan hataların hasadıdır bir anlamda.


***


Hata insanın özünde vardır aslında.

Hiç hata yapmayan var mıdır?

İmkânsız…

“Ben hiç hata yapmam” diyen birisi sadece kendisini kandırıyordur.

Ya da yalan söylüyordur.

Kaldı ki insanın en büyük hataları hep bu suni, şişirilmiş özgüvenin sonucu değil midir?

Sakınılan göze çöpün batması gibi, hataların en vahim olanlarını hatasız olmak uğruna çabalarken yapmaz mıyız?

En büyük ihanetleri hep kendilerini sözüm ona “insan sarrafı” ilan edenler yaşamaz mı? 

Ya da mesleklerinde en büyük hataları insan kendisini sözde “Duayen” kabul ettiğinde yapmaz mı?


***


“En büyük hatayı insan hata yapmaktan korkarken yapar.” diyor Elbert Hubbard…

Korktuğumuz nedir aslında?

Hata yapmış olmak mı?

Yoksa hatamızın başkaları tarafından görülmesi ve bilinmesi mi?

Sanıyorum asıl korku veren ikincisi…

Yani kişinin hatalarının deşifre olması.

Bu yüzden değil mi, kendi kendimize dürüst olamayışımız?

Bu yüzden değil mi, kendi kendimize “Hatalıydın, yapmamalıydın.” diyemeyişimiz.

Bundan ötürü değil mi hatalarımızla yüzleşme korkumuz?

Bundan ötürü değil mi, kurtuluşu “Ben böyleyim.” deyip kestirip atmakta bulmamız?


***


Yaptığımız her hata bir şeyler öğretir bize.

Her hatamızın ardından yeni birisi oluruz.

Belki bir hata yapmış olabiliriz.

Genellikle sadece yaptığımız hatayı görürüz o ruh haliyle.

Ama farkında olmadığımız şudur ki, her bir hata bize belki de yüzlerce “doğru” olarak geri döner aslında.

Tabii bu, ancak hatalarımızı sevebilmemizle mümkün…

Hatalarımızla yüzleşebilmekle.

Hatalarımızdan utanmamakla.

Olgunluk merdiveninin ilk basamağı  “Evet hatalıydım.” itirafı değil midir son tahlilde?


***


Saint Joseph’te okurken, daha 12 yaşında bir çocukken yapmış olduğum bir hatadan ötürü bana sıkı bir zılgıt çeken Fransız öğretmenimin verdiği hayat dersi hala yankılanır kulaklarımda…

Şöyle demişti…

“Yolda yürürken, ayağın bir taşa takılır da düşersen, bu kazadır… Aynı yolda yürürken, aynı taşa bir daha takılır düşersen, bunun adı da dalgınlıktır… Ama yine aynı yolda ve yine aynı taşa takılıp düşersen, bunun adı “aptallık”tır.

Ve eklemişti: “Hata yapabilirsin, doğaldır;  ama sakın aptal olma!”

Düşündüğümde “İyi ki o hatayı yapmışım da zamanında öğretmenimden o azarı işitmişim.” diyorum.

Belki çocuk ruh halimle o an için çok utanmış, üzülmüştüm.

Ama bugünkü aklımla düşündüğümde, bana altın değerinde bir hayat felsefesi kazandırdığını anlıyorum o hatamın…


***


İnsan beşer, kuldur şaşar…

Çok hatalarım oldu şimdiye kadar.

Hala da oluyor.

Olacak da…

Dost bildiğim insanlardan kazıklar yedim, yiyorum.

Bazı kararlarımda fazla duygusal davrandığım oldu…

Öfkeme yenip düşüp kırdığım kalpler de bıraktım arkamda…

Yaşamak hata yapmaktır…

Hamızdır…

Pişeriz, ama asla olamayız.

Bazı hatalarımı geriye dönüp düzeltme şansım oldu çok şükür…

Ama bazı yaşanmışlıkların üzerinden yeniden geçebilmek için artık çok geç...

Olsun…

Yine de minnettarım hatalarıma… 

Beni “ben” yaptı o hatalar…

Kim olduğumu ya da olmadığımı öğrettiler bana…

Deneye deneye, yanıla yanıla “yanılmamayı” diyemesem bile,  “daha az yanılmayı” öğrendim en azından…

Aynı hatayı tekrar etmeme olgunluğuna kavuşturdu beni geride bıraktığım hayat yolculuğum…


****


İşte bu yüzden seviyorum hatalarımı…

İyi ki yapmışım o hataları.

Hatalarım benim için sırtımda taşıdığım değil,

Bilakis üzerine basıp yükseldiğim birer kaya…

Ne güzel diyor Atilla İlhan şiirinde; “Ayrılıklar da sevdaya dahil.”

Şu durumda hatalar da hayata dahil.

Hayatı seviyorsak, hatalarımızı da sevmek durumundayız. 

Ne utanmak doğru hatalardan…

Ne de kaçmak, saklanmak.

Bilakis yüzleşmek en doğrusu…

Hatalarımız bizim hayat öğretmenlerimiz.

Önemli olan öğretmeni iyi dinlemek…

Anlatırken notlar almak…

Öğrettiklerini ezberlemektense, içselleştirmek…

Nasıl ki tarih kendisinden ders almayanlar için tekerrürden ibaretse..

Hata yapmak da hatalarından ders çıkaramayanlar kaderden farksız…


***


Sözün özü, bir fırsattır hatalarımız…

Bu fırsatı görebilmek de, hatalarıyla barışık insanlara özgü bir meziyettir bence…

Bir dostumun öğüdünü hiç unutmam bu bağlamda.

“Yere düşmek hiç önemli değil Uğur.” derdi dostum, “Önemli olan yerden avucunun içini toprakla doldurarak kalkabilmek.”

Hata yapmak insana özgü…

Hata yapmak insani bir şey…

Ama o bir avuç toprak…

İşte her şey orada başlıyor ve bitiyor aslında…










 

 






YORUMLAR
Lütfen sitede yapacağınız yorumların hakaret, aşağılama vs. gibi unsurlar içermemesine özen gösteriniz. Bu tarz yorumlar kesinlikle aktive edilmeyecektir. Teşekkürler...