google translate
Turkish to English Turkish to French Turkish to German Turkish to Greek Turkish to Italian Turkish to Japanese Turkish to Russian Turkish to Spanish Turkish to Chinese

mesaj gönder

At Gözlüğü

Atlara neden gözlük takarlar?

Hiç düşündünüz mü?

Atın daha fiyakalı görünmesi…

Ya da gözlerinin güneşten rahatsız olmaması için değil elbette.

Arabayı çekerken çevresini görmesin…

Sadece “Önüne baksın.” diye kapatırlar gözlerini atın gözlükle.

Aksi takdirde, koşarken çevresinde gördüğü, göreceği bir şeyden ürkebilir hayvan.

Ürkerse de kontrolden çıkar, kazalar yaşanabilir.


***


Sonradan metaforlaştırılmıştır at gözlüğü…

Dar görüşlülüğü remz eder  hale gelmiştir…

Çevresinde olan bitenleri fark edemeyen…

Bütünü göremeyen…

Vizyondan yoksun insanlar, “At gözlüğü takmakla” eleştirilmiştir.

Yani, olumsuz bir davranış modelini niteler hale gelmiştir at gözlüğü…

De…

Gerçekten öyle midir acaba?

Yoksa başka türlü yorumlayabilmek de mümkün müdür söz konusu metaforu?

Görmek istediğine odaklanmak olarak da değerlendiremez miyiz mesela at gözlüğü takmayı?

Detayları pas geçip, öze fokuslanmak şeklinde düşünemez miyiz mesela?

Bilinçli bir “Görmezden gelme durumu.” da diyemez miyiz buna?


***


Bir dostumla dertleşiyorduk…

Üyesi olduğu bir sivil toplum kuruluşunda karşılaştığı yanlış insanlardan dert yanıyordu bana dostum…

“Benim bu insanlarla ne işim olabilir, bunlarla nasıl aynı ortamı paylaşabilirim?” diyordu…

“Görme o insanları, at gözlüğü tak.” dedim.

Anlamamıştı yaklaşımımı…

“Nasıl yani?” diye sordu…

Sordum; “Senin kriterlerine göre ‘doğru’ kimseler yok mu bulunduğun oluşumda?”

“Var elbette.” diye yanıt vermişti..

“İyi ya işte.” dedim, “Sen de sadece onlara odaklan, onları gör. Yanlışların seni kendi doğrularından uzaklaştırmasına, soğutmasına izin verme.”

Ve ekledim:

“Kişiler gelir geçer, doğrular kalır.”


***


Evlilik hazırlıkları yapan bir dostum sormuş annesine…

“Babamla 50 yıldır evlisiniz. Nasıl başardınız yarım asır mutlu bir yuvayı ayakta tutmayı?”

Yanıt vermiş annesi: “Bir gözün görmeyecek, bir kulağın duymayacak. Yoksa sürdüremezsiniz evliliği.”

At gözlüğü takmanın bir diğer tanımı değil mi bu?

Hiç mi haklılık payı yok peki bu tavsiyenin?

Günümüzde ailelerin iskambil evler gibi en ufak bir rüzgârla yıkılmasında kusur görmeye, bulmaya bu denli açık olmamızın hiç etkisi yok mu?

Hiçbirimiz “kusursuz” değilken, hepimiz “mükemmel”i aramıyor muyuz?

Kaldı ki “Mükemmel evlilik” diye bir şey de yoktur bence.

“En az kusurlu” evlilikler vardır.

Ama nedense hep kusurlara, yanlışlara fokuslanmaktan, aynı zamanda bizi sarmalayan doğruları, güzellikleri göremiyoruz.

Bir iki ağaca takılıp kalıyor, ormanı fark edemiyoruz çoğu zaman. 

Ya da tam tersi, ormana o kadar yoğunlaşıyoruz ki, burnumuzun dibindeki ağacın güzelliğini gözden kaçırıyoruz...


***


İstisnaların kaideleri değiştirmeyeceğini kabulleniriz de…

Aynı istisnaların kaidelerin mevcudiyetlerini tartışılır hale getireceğini neden kabul etmek istemeyiz? 

Siyah çoğunlukları çok net gören gözlerimiz, beyaz azınlıklara gelince neden körleşir peki?

At gözlüğü aslında o siyah çoğunluğun ya da kabul görmüş kaidelerin bizi ele geçirememesi için kullandığımız bir kalkan değil midir son tahlilde?


***


Misal; bir yazar neden yazar?

Çevresinde, toplumunda insanların artık okumadığını görüyorsa…

Özellikle akıllı telefonların kişilerin hayatını  ele geçirmesinden sonra kitabın tamamen unutulduğunu hayal kırıklığı içinde fark ediyorsa…

Okuma oranları, kitap satışları hızla düşüyorsa, neden yazmaya devam eder ki insan?

Ama yine de okuyan bir kesim var hala…

Hala metroda, vapurda, otobüste tek tük de olsa, kitap okuyanlara rastlamak mümkün.

At gözlüğü takmak değil midir yazarın yaptığı bir anlamda?

Okumayan çoğunluğu görmezden gelip, hala okuyan o küçük azınlığın varlığıyla moral bulmak…

Ve sadece o insanları kale alıp yazmaya devam etmek…

At gözlüğü takmasa çoktan “Yahu okuyan mı kaldı?” deyip tası tarağı toplaması gerekmez mi yazarın?


***


Ya da neden sahneye çıkar ki bir tiyatrocu?

Gerçek ortada…

Sinema dev bir sektör haline gelmiş; almış başını gidiyor.

İnternet, bilgisayar artık cep telefonlarına kadar girmiş.

Herkes istediği zaman, istediği filmi, diziyi açıp izleyebiliyor…

Kim, neden gitsin ki tiyatroya?

At gözlüğü takmayan bir tiyatrocunun günümüzde çoktan vazgeçmesi gerekmez mi bu sevdadan?

Ama şükürler olsun ki tiyatroya aşık bir kesim hala var.

Yağmur, kar çamur demeden salonları dolduran…

Ve bugün tiyatrocuyu ayakta tutan toplumun bu kesimine odaklanması…

Yani at gözlüğü takması değil mi aslında?


***


Ve toplumsal hayata geldiğimizde, bazen tek kaçış değil mi at gözlüğü takmak?

Kabalığın, saygısızlığın yükselen değil halini aldığı, şiddetin, erdemsizliğin prim yaptığı bir toplumsal yapılanmada “doğru”lara odaklanmak değil mi tek çıkar yol?

İnsanın içindeki hümanizmi, erdemlerini koruyabilmesi ancak o doğrulara kilitlenmesiyle mümkün değil mi?

Tüme varmak, genellemek kolaycılıktır bazen.

Yanlışı göre göre kanıksarız, doğrunun ne olduğunu adeta unuturuz zamanla…

Siyaset mesela…

O kadar çok yanlış siyasetçi örneğiyle karşılaşır ki insan, külliyen "Tu kaka" ilan eder,  sırtını döner siyasete…

Yine de, azınlıkta kalmış olsalar da, hiç mi doğru siyasetçi yoktur mesela?

At gözlüğü takmak doğru örnekleri seçerek, umudun, inancın muhafazasıdır bu bağlamda. 

Üç yanlışın götürmek istediği o “Tek doğru”yu koruma çabası değil midir at gözlüğü takmak son tahlilde?


***


Metazori, zorla taktırılan at gözlüğünün yanında bir de bireysel kararla at gözlüğü takmak var…

İlkinde birileri sizin bazı şeyleri görmenizi özellikle istemez, bu yüzden kapatır gözlerinizi…

Ama diğeri, her şeyi gördükten sonra, seçimini yapıp, neyi görmek istediğine bireyin kendisinin karar vermesidir.

Eğer kişi özgür iradesiyle taktıysa at gözlüğünü, yorumu farklıdır bunun.

Kendi kendisini kandırması değildir asla bu...

Kendi iradesiyle, kendi ufkunu çizmesidir insanın...

Güçlü insanların harcıdır yani at gözlüğü takma kararı...


***


“Yolcuları” görmezden gelip “yola” odaklanma çabasıdır bazen at gözlüğü takmak.

Kişinin inandıklarına kilitlenmesi ve kendisini yoldan çıkarmak isteyenlerin söylediklerine kulak tıkamasıdır bir anlamda…

“İt ürür kervan yürür.” sözündeki gibi, havlayan köpekleri duymazdan gelmektir bazen at gözlüğü takmak.

Asgari güzelliklerden güç alarak, “Güzel insan” olma çabasıdır bazen at gözlüğü takmak.


***

 

“Atın koşarken çevresindekileri görüp ürkmesini önler” dedik at gözlüğü için.

Yaşarken çevresindeki yanlış örneklerden etkilenmemesi değil midir bireyin at gözlüğü takması bir anlamda?

Gözlük takılan at, sadece önüne bakar, yolunu görür…

İnsan da at gözlüğü taktığında sadece kendi doğrularını, hedeflerini algılar…

Çok daha küçük bir dünya kurar belki kendisi için…

Görüşülen sadece birkaç dost…

Gidilen sadece birkaç mekân…

Yaşamı anlamlı kılan birkaç amaç…

At gözlüğü takmak, dayatılan içi boş “Çok”u eleyip, kendi seçtiği “Az”ıyla mutlu olma çabasıdır insanın…

Ya da…

Niceliğe sırtını dönüp, niteliği algılama kararıdır insanın bu bağlamda at gözlüğü takmak...








 






YORUMLAR
Lütfen sitede yapacağınız yorumların hakaret, aşağılama vs. gibi unsurlar içermemesine özen gösteriniz. Bu tarz yorumlar kesinlikle aktive edilmeyecektir. Teşekkürler...