google translate
Turkish to English Turkish to French Turkish to German Turkish to Greek Turkish to Italian Turkish to Japanese Turkish to Russian Turkish to Spanish Turkish to Chinese

mesaj gönder

Aşkı Biraz Abartmadık mı?

Ah şu aşk yok mu aşk…

Nelere kadir şu aşk!

Dünya kurulduğu günden,  Âdem ile Havva’dan bu yana aşk ekseni etrafında döndü ve dönüyor.

Yazılan şiirlerin, söylenen şarkıların neredeyse tamamı aşk üzerine.

Tüm sosyal olayların altından aşk çıkıyor.

Hatta Truva’nın mahvına sebep olan Paris ve Helen aşkı gibi, insanlığı kana bulayan birçok savaşın bile.

Tarih, aşkın kalemiyle yazılmış adeta.

Dünyaya aşk yön vermiş.

Vermeye de devam ediyor.

Topaç misali, aşkın ipiyle dönüyor dünya.


***


Buna rağmen ve yine de “aşk” kelimesi etrafında gereğinden fazla bir yaygara koparıldığını düşünüyorum.

Aşka inanıyorum tabii ki.

Aşk elbette var; mevcut duygular arasında en güçlü olanı belki de.

Aşkın büyüsünü inkâr etmiyorum.

Aragon gibi, mutlu aşkın olmayacağını savunduğum da yok.

Ama aşk alt tarafı bir süreç ve ömrü de kelebeğinki kadar kısa.

Hal böyleyken, aşka takılıp kalmayı sorguluyorum.


***


Aşk, ulaşıldığında kaybedilen bir duygu…

Tüm kalp çarpıntısı, karında kelebeklerin uçuşması, çekilen özlem, vs…

Hepsi ama hepsi kavuşana kadar…

Kavuşulduğu an bitiyor aşk…

Kumsalda saatlerce uğraşarak yaptığınız bir kumdan kalenin dalgayla birlikte yıkılması gibi.

Aşkın son kullanım tarihi kavuşma anı.


***


Tarihin yazdığı büyük aşkları efsaneleştiren hep o “kavuşamama” ortak paydası değil mi?

Leyla Mecnun’a kavuşabildi mi?

Romeo ve Juliyet, Kerem ile Aslı kavuştular mı?

Kavuşamadılar.

Sadece aşk safhasında kaldılar.

Kimbilir, birlikte olsalar, belki de bir süre sonra ayrılacaklardı.

Ve aşkı sembolize eden bu isimleri bugün de çok daha farklı anımsayacaktık.

Ya da esameleri bile okunmayacaktı…


***


Aşkı anlatan birçok sözcük, kelime öbeği yaratmışız dilimizde.

İngiliz “love” demiş, geçmiş.

Yani “sevgi.”

Sevgi kelimesi, yüklendiği anlam bağlamında aşktan çok daha güçlü bence…

Zira sevginin, aşk gibi son kullanma tarihi yok.

Sevgi aşkın bir üst noktası…

Aşktan sonraki durak sevgi…

Aşk sadece temel taşı.

Bu temelin üzerine sevgi çıkıldığında mükemmelleşiyor ortaya çıkan eser.


***


Aşka öylesine odaklanmışız ki, sevgiyi gözden kaçırır hale gelmişiz.

Aşka aşığız adeta.

Aşksız olamıyoruz.

İtiraf edelim işimize geliyor böylesi.

Aşkın bir sorumluluğu yok çünkü.

Bir bakışta âşık olabilir insan, ama bir bakışta sevemez.

Sevgi de bitki gibi emek ister, ama aşk kendiliğinden yeşerir düştüğü yerde.

Aşk içten gelir ama sevgi hak edilir.

Aşk fastfood ama sevgi bir ziyafet.

Aşk anlık ama sevgi ömür boyu.

Aşk karşılıksız kalabilir ama sevgi bir şekilde geri döner.

Aşk gelip geçer ama sevgi yerleşir.


***


Aşkın gözü kör, ama sevgi bilinçli.

İnsan sebepsiz yere âşık olabilir ama kimi sevdiğini, neden sevdiğini bilir insan.

Unutmaz hiçbir zaman.

Aşkın platonik hali var da, sevginin yok.

Aşkta hata yapabilme olasılığı yüksek, ama sevgi kesin.

Aşk bir kör kurşun ama sevginin izi mutlaka kalır insanın gönlünde.


***


Sekizinci Henry Anna Boleyn’e deliler gibi âşık olmuştu.

Hatta eşinden boşanıp kendisiyle evlenmesine karşı çıktığı için Vatikan’a kafa tutup koca ülkenin dinini bile değiştirdi Henry.

Peki ya sonra?

Anna Boleyn’i kendi elleriyle idama gönderdi ve daha kellesi kılıçla bedeninden ayrılmadan gitti aşık olduğu Jane Seymour ile evlendi.

Aşkı en güzel anlatan şiirlerin sahibi Nazım Hikmet mesela…

Belki de en dokunaklı şiirlerini yazdığı Piraye Hanım ile 20 yıl evli kaldı. 

Piraye sebat etti, özlemle bekledi hapisteki Nazım’ı…

Nazım ise daha tahliye bile olmadan, dayısının kızı Münevver ile yeni bir aşka çoktan yelken açmıştı bile.

Albert Einstein deliler gibi âşık olarak evlenmişti Mileva ile.

Kariyerinde büyük destek aldı kendisi gibi fizikçi olan eşinden.

Ama aşk bitti, Einstein gitti.

Bunun gibi tutkuyla başlayan ve küle dönen sayısız aşk hikâyesi var tarihte.

Tüm bu örneklerin kabul etmek istemesek de bizi yüzleştirdiği bir gerçek var…

Aşk gelip geçicidir.

Kalıcı olan sevgidir.

İnsan hayatı boyunca defalarca âşık olur.

Hangimizin çocukluk aşkı yoktur ki mesela?

Ama sadece bir kez sever insan.

Yürekten yüreğe konarız yaşamımız boyunca.

Ama son nefesimizi verirken, en çok sevdiğimizin ismi dökülür dudaklarımızdan.


***


Geçenlerde çok değer verdiğim bir büyüğümü ziyaret ettim.

60 yıla yakın evli kaldığı eşini kaybetti dört yıl önce.

Dillere destan bir sevgiydi onlarınki, örnek gösterilen bir çift oldular her zaman.

Hala alyansını taşıdığını fark ettim rahmetli eşinin.

Çıkarmamış...

Çıkaramamış…

Eşi toprakla buluşmuş, ama alyansı yüreğine takmış bir kere o beyefendi…

İşte aşkla sevginin arasındaki fark burada.

Aşk maymun iştahlı ama sevgi olgun…

Aşk tutmayan kar gibi ama sevgi lapa lapa yağıyor, kaplıyor tüm benliğini insanın.

Aşk “o artık benim” diyene kadar.

Ama sevgi her gün yeniden âşık olmak, âşık etmeye çabalamak.

Aşk, kavuşunca bitiyor.

Ama sevgi ebediyen vedalaşılsa dahi son bulmuyor...

Aşk tırtılın değiştirdiği deri, ama sevgi içine yerleştiği koza.

Aşk filmin fragmanı ama sevgi final sahnesi.

Aşk dalgalarıyla boğuşulan bir okyanus, sevgi zorlu yolculuğun sonunda erişilen liman.


***


Herkes bir “aşk”tır tutturmuş.

Biraz abartmıyor muyuz aşkı?

Peki ya sevgi?

“Aşk olmadan sevgi olmaz” diyenler çıkacaktır; hak veriyorum..

Ama sevgiye dönüşmeyen aşk da sığdır, gelip geçicidir.

Âşık olan, heyecan bittiğinde veda eder; gider.

Ama gerçekten sevenler...

İşte, onları ölüm bile ayıramaz.



YORUMLAR
Lütfen sitede yapacağınız yorumların hakaret, aşağılama vs. gibi unsurlar içermemesine özen gösteriniz. Bu tarz yorumlar kesinlikle aktive edilmeyecektir. Teşekkürler...