google translate
Turkish to English Turkish to French Turkish to German Turkish to Greek Turkish to Italian Turkish to Japanese Turkish to Russian Turkish to Spanish Turkish to Chinese

mesaj gönder

"Vefa"lı Bir Yazı

Eski Japon Kültürü’nde pırıl pırıl parlayan;  yepyeni olduğu, hiç kullanılmadığı göze çarpan şeyler değersiz kabul edilirmiş.

Yaklaşımın mantığı son derece açık aslında...

Yaşanmışlıktan yoksun ve mahrum olduğu için değersiz görülürmüş “yeni” şeyler “eski” Japon Kültürü’nde…

Yani, inanışlarına göre, bir şey değerini yaşanmışlıktan, yüklendiği duygulardan, temsil ettiği “paylaşılmışlık”tan alırmış.

Bir eşya örneğin, ne kadar çok kullanıldıysa, ne kadar çok el değdiyse, ne kadar uzun yıllar hizmet ettiyse, o oranda değerli kabul edilirmiş.


***


Bir yanda günümüzün ikili ilişkilerinde insanların birbirlerine göstermekte imtina ettiği, çok gördüğü vefa…

Ve diğer tarafta, alt tarafı bir eşyaya bile yaşanmışlıklardan ötürü şükran duyan, paylaşılanlardan ötürü değer veren eski Japon yaklaşımı.

Bugünün değerler sistemiyle kıyaslandığında, ne kadar da asil bir yaklaşım, değil mi?


***

 

Vefa kelimesi sadece Türkçede mevcut.

Başka hiçbir dilde, bu kelimenin tam anlamını veren,  deyim yerindeyse “cuk” oturan bir ifade yok.

Yıllar önce Yahya Kemal Beyatlı’nın şiirlerini İngilizceye çevirmek istemişler.

Çevirmen sormuş ünlü şaire:

“Sürekli ‘vefa’ kelimesini kullanıyorsunuz şiirlerinizde; ama yerine İngilizcede hangi kelimeyi koysam o anlamı vermiyor.  Nasıl çevirmemi istersiniz ‘vefa’yı?”

Gülmüş, “Nasıl uygun görüyorsanız öyle çevirin şu halde.” yanıtını vermiş ünlü şair.


***


“Fast food”un bir beslenme biçimi olmaktan çıkıp yaşam tarzı haline dönüştüğü günümüzde bizi biz yapan değerlerimizin teker teker  kaybolup gittiğini üzülerek müşahede etmiyor muyuz?

Saygı kayboluyor, sevgi hükmünü yitiriyor, sabır tarihe karışıyor…

Özdemir Asaf’ın “Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler.” yaklaşımındaki gibi, erdemlerimizle bir bir vedalaşırken, acıdır ki önceliği “vefa”ya veriyoruz.

“Değer bilmezliği” yükselen değer haline getiriyoruz.

Tüm duyguların ve herkesin son kullanma tarihi yenisiyle karşılaştığımızda son buluyor.

Bir maymun iştahlılıktır, almış başını gidiyor.

Nankörleşiyoruz!


***


Üç kuruşluk yaşam tecrübemizle, bizden çok daha fazla yaşamış, görmüş geçirmiş olanların deneyimlerini, birikimlerini hiçe sayıyoruz örneğin.

Hatta “densiz” bir biçimde “dinozor” diye adlandırıyoruz onları.

Onların yaşanmışlıklarından ders çıkartıp, aynı hataları tekrarlamamaktansa;  isyankâr bir biçimde burnumuzun dikine gidiyoruz.

Pusulaları denize atıp, kendi öznel hatalarımıza doğru yelken açıyoruz.

Hoş, yıllar sonra, haklarını teslim etmekte ne kadar geç kaldığımız gerçeğiyle yüzleşiyoruz…

 “Meğer ne haklıymış” “ne kadar doğru söylüyormuş” diyoruz; pişman oluyoruz onları zamanında dinlemediğimiz için.

Kahrolmak düşüyor payımıza son tahlilde.


***

 

İhtiras teslim alıyor benliğimizi, daha da körüklüyor nankörlüğümüzü.

Biz “hiç”ken yanımızda olanların yüzlerini, isimlerini, seslerini unutuyoruz.

Merdivenleri çıkarken, yanımızda ve bizimle olanları arkamızda bırakıp, yeni basamaklara yöneliyoruz…

Her çıkışın aynı zamanda bir de inişi olacağı gerçeğini unutarak.

Ve inerken de yine aynı çehrelerle yüzleşeceğimizi aklımıza dahi getirmeden.


***


Kapısını çalmaz oluyoruz eski dostların örneğin…

Hayattalar mı, onu bile bilmiyoruz.

Menfaatlerimizin yönlendirmesiyle kurduğumuz  “suni” arkadaşlıkları “gerçek” sanıyoruz.

İllüzyonlara inanıyor, kendimizi kandırıyoruz.

Aslında yalnızlığımız katlanarak artıyor, farkına varmıyoruz.

Eski dostlarımızla tesadüfen karşılaştığımızda “Bir gün mutlaka buluşalım” diyoruz demesine de…

O “bir gün” gelmiyor asla…

Her şey için o malum “bir gün”ü bulabiliyor, ayırabiliyoruz da…

Yıllarımızı, anılarımızı, geçmişimizi, çocukluğumuzu, gençliğimizi, zorluklarımızı, acılarımızı paylaştığımız o eski dostlarımızla buluşacağımız o malum “bir gün” gelmiyor asla…


***


Hayatımızı kazandığımız mesleğimizi bize öğretenleri anımsıyor muyuz mesela?

Diplomalarımızı çerçeveletip duvara astığımız günden beri bir kez gördük mü, ziyaret ettik mi onları?

Hiç “teşekkür” ettik mi, edebildik mi?

Hepsini bırakın, kaç eski öğretmenimizin cenazesinde bulunduk, son görevimizi yaptık misal?

Göçüp gittiklerinden bile haberimiz olmadı değil mi?


***


Hiç sordunuz mu kendi kendinize en eski dostluğunuz kaç yıllık?

Yıllar önce tanıştığınız ve bugün hala düzenli görüştüğünüz en eski arkadaşınız kim?

Kaç yıl ayakta tutmayı başarabildiniz bir dostluğu?

Brüt hayattan geriye kalan “net” yaşamışlık en eski arkadaşlığınızın süresine denk gelir bu bağlamda.

Vefanın bir ölçütüdür zira eski dostlarınıza verdiğiniz değer.



***


Çok yaşlı bir adama, bisikletinin üzerinde giderken araba çarpmış.

Hemen acil servise kaldırmışlar…

Tedaviyi reddediyor, sürekli  “Bırakın beni, gitmem lazım; eşim çok hasta, beni bekliyor, görmezse üzülür.” diyormuş yaşlı adam.

Doktor eşinin rahatsızlığını sormuş;  “ileri derecede Alzheimer hastası.” yanıtını vermiş yaşlı adam.

Bunun üzerin “Bugünlük gitmeseniz, hem malum, eşiniz sizin kim olduğunuzu bile hatırlamıyordur” demiş doktor.

“Olsun” demiş yaşlı adam, “Ben onun kim olduğunu hatırlıyorum ama, bu bana yeter.”


***


Vefayı bundan güzel anlatan bir örnek olabilir mi?

Ve günümüzde yaşlı adamın bu vefasından eser kaldı mı?

Ne kadar çabuk vazgeçebiliyoruz sevdiklerimizden?

Yeni bir aşk çaldığında kapımızı, ne çabuk unutabiliyoruz yaşanmışlarımızı, paylaştıklarımızı.

Nasıl da bir çırpıda bozuyoruz “iyi günde kötü günde” diye ettiğimiz yeminlerimizi…

Ne kadar mahir olduk yıllar içinde inşa edebildiklerimiz saniyeler içinde yıkmak konusunda.

Nerede kaldı kahvenin kırk yıl süren hatırı;  daha fincan bile soğumadan unutup gidiyoruz her şeyi.

Ve bunda hafıza zayıflığının hiçbir suçu yok.

Bu tamamen vefasızlık…

Bu düpedüz nankörlük…


***


Yıllarca kullandığı otomobiliyle, hurdaya dönse bile vedalaşamayanları çok iyi anlıyorum.

Zira o otomobili değerli kılan motorunun gücü değil, yaşananlar, paylaşılanlar…

O eski otomobilin koltuklarının tanığı olduğu anılar aslında vazgeçilmeyen…

Uzun evliliklerde eşinin vefatının ardından fişini çekip yanına gidenleri de anlıyorum…

Ne kadar uzun yaşandığı değil, kiminle ne yaşandığı ve nasıl yaşandığı çünkü kıstas.

Hiçbir şey eskimez, külüstüre çıkmaz.

Ne insanlar, ne duygular, ne birliktelikler.

Bilakis, şarap gibi yaş aldıkça,  yıllandıkça değerlenir her şey.

Eğer biz “vefa”yla mayaladıysak tabii ki…


***


Zamanında İngiliz Lordları yeni yaptırdıkları pipolarını uşaklarına verirlermiş önce onlar içsin diye.

Birkaç ay sonra da gelir alır, kendileri kullanırlarmış.

Zira piponun ahşabı yandıkça, kullanıldıkça gerçek kıvamına ulaşırmış.

İçimi, asıl o zaman güzelleşirmiş piponun.

Hayatımıza aldığımız insanlar da, yaşarken biriktirdiğimiz anılar da örnekteki pipodan farksız.

Gerçek değerleri yıllar geçtikten sonra anlaşılıyor.

Geçmişe de bundan özlem duymuyor mu insan?

Çünkü geçmiş yaşanmışlığı gelecek ise kocaman ve derin bir bilinmezliği sembolize ediyor.

Geçmiş tüm eskimişliğine, yıpranmışlığına rağmen bize mazimizdeki değerleri anımsatıyor.

Çünkü geçmişimiz “bizim.”

Ve bizim olduğu için değerli.

Gelecek ise içinden ne çıkacağını önceden kestiremediğimiz caf caflı, gösterişli bir paket.

Geçmiş ve gelecek birbirlerini tamamlıyor.

Yarın, gelecek…

Ama her şekilde gelecek, geçmişin mevcudiyetiyle anlamlı.

Gelecek, geçmişine değer veren için değer kazanıyor.

Dün olmadan ne bugün, ne yarın oluyor.

Damak olmadan, diş çıkmıyor zira...



***


Vefa hepimizin kaderi aslında.

Bitkiler için “öldü” deriz…

Hayvanlar için de…

Ama insanlar “vefat” eder.

Vefat da sözcük anlamı bağlamında “vefa”dan gelir son tahlilde.

Bir gün tanrıya geri dönüş sözünün tutulmasıdır vefat etmek.

Yani istisnasız hepimizin, her ölümlünün, günü geldiğinde yaşayacağı, yüzleşeceği yegâne duygudur “vefa.”

Ne mutlu, yaşarken anlamını bilenlere, içini doldurabilenlere…













YORUMLAR
Lütfen sitede yapacağınız yorumların hakaret, aşağılama vs. gibi unsurlar içermemesine özen gösteriniz. Bu tarz yorumlar kesinlikle aktive edilmeyecektir. Teşekkürler...