Dominant toplumsal özelliklerimizden biridir “ısrar”
Bayılırız ısrar etmeye…
Nerede duracağımızı bil(e)meyiz…
Bir kaptırdık mı, durduramayız kendimizi…
Israr, baskıya dönüşür daha sonra…
Baskılarız karşımızdakini, boğarız adeta…
***
Daha bebeklikte başlar ısrarla tanışmamız.
Bebektir; mamasını yer, karnı doyar.
Dili yoktur ki “artık yiyemeyeceğim, doldum taştım” desin garip…
Durmaz ama annesi; kaşıkla, bağırta bağırta, son lokmaya dek ağzına tıkmaya çalışır bebeğin…
Bebek ağlar, bebek isyan eder.
Ama fiziksel olarak annenin gücü hakim gelir doğal olarak…
Teslim olur bebek…
***
Daha birkaç aylık bebekken “ısrar”la tanışan çocuk ilerleyen yıllarda da yine bu duyguyla büyür…
Ailesinin ısrar ettiği okula gider.
Ailesinin ısrar ettiği tarzda bir evlilik yapar.
Eh, böyle yetişen bireyin ısrarı doğal bulması kaçınılmazdır…
Israrcı olması da elbette…
Ki, bu huyu hayatının her alanına yansır ister istemez.
Israrlarıyla bunaltsa da normal gelir yaptığı ona…
Israrı içselleştirmiştir zira…
***
Dil, kültürün aynasıdır.
Gelin ısrarın bizi nasıl ele geçirdiğini dilimizdeki bazı ifadelerde görelim.
Israrlarımızın yetersiz kalacağını anladığımızda başka boyutlara taşırız işi.
“Hatırım için”le başlarız, vicdan sömürüsüne.
“Allah’ını seversen”le devam ederiz; manevi yönden taarruza kalkışırız bu sefer…
Çabalarımız yine de sonuçsuz mu kaldı?
Son çaremiz “ölümü gör” olur…
Bitirici darbeyi de böyle vururuz…
Bu ifadelerin karşılıkları hiçbir başka dilde yoktur…
Sadece Türkçede mevcuttur…
Tuhaf değil mi?
***
Örneğin, en basitinden sigara konusundaki ısrarcılığı ele alalım…
Sigara içmeyenlerin tiryakileri yollarından çevirmek adına sergiledikleri saçma ısrarcılığa anlam veremiyorum…
“Zararlı, keşke içmesen” ile kalsa tamam.
Kişi, sigaranın zararının bilincindeyse ve buna rağmen yine de içiyorsa kime ne?
Beden kendi bedeni, sağlık kendi sağlığı; kim ne karışır…
Ama hayır, “yahu ne içiyorsun şu mereti?”, “bırak şunu yahu” vs. tarzı ısrarların ardı arkası kesilmez.
Hele hele içip de bırakanlar yok mu?
Kendileri bıraktı ya, herkes bırakmak zorundadır sanki.
Hiç sigara içen birisinin içmeyene “aman sigara iç” diye ısrar ettiğini gördünüz mü?
***
Israrın en yoğun görüldüğü alan “gönül ilişkileri” bence.
Başka hangi ülkede özellikle erkekler beğendikleri bir kadını kendisiyle birlikte olmaya ikna edebilme adına böyle ısrarcıdır acaba?
Ve hangi medeni ülkede boşandığı ya da ayrıldığı sevgilisi barışma teklifini reddetti diye cinayetler işleniyor?
Hangi medeni ülkenin gazetelerinde bu tarz haberlere rastlarsınız.
Sormazlar mı adama “neden ayrıldın o zaman?”
Ve eski eşin seninle yeniden birlikte olmayı kabul etmek zorunda mı?
***
25 yıl önce, bir dizi röportaj vesilesiyle Amsterdam’a gitmiştim.
Türkiye’den 12 gazeteciydik ve çok güzel bir kadın mihmandarımız vardı.
Amsterdam’ın meşhur Dam Meydanı’nda bir bankta oturduk dinleniyorduk…
Hollandalı bir genç geldi, mihmandarımızın yanına oturdu…
Niyeti belliydi…
Kızcağız İngilizce olarak, sevgilisinin olduğunu söyledi.
Genç bir utandı, bir üzüldü; defalarca özür dileyerek ayrıldı yanımızdan…
İşte, o üzerine toz kondurulmayan “delikanlılık” gerçekte bu değil mi?
Siz hiçbir başka dilde “Ya benimsin, ya kara toprağın” diye aptalca bir söz duydunuz mu?
Duyamazsınız da…
Bu, toplumun genlerindeki “ısrarcılığın” itirafıdır sadece…
***
Her düğünde, eğlencede görürsünüz…
Birileri oturur, birileri de onlara dans etmeleri için baskı yapar…
Bu, nasıl arabesk, ne kadar rahatsız edici bir görüntüdür.
İçinden gelen dans eder, gelmeyen dans etmez…
Ama hayır; ısrarcı ruh yapısı nükseder hemen…
Adeta sürükleye sürükleye piste çekerler herkesi.
***
Misafir doymuştur, yemeğe devam edecek durumda değildir.
Ama olur mu hiç?
Evin hanımı bütün gün hazırlık yapmış, yorulmuştur.
Ve kalamaz o güzel yemekler…
“Hatırım için şunu da ye” , “bak senin için yaptım bunu ama” , “beni kıracak mısın?”...
Misafirperverliğin bazen zulme dönüştüğü bir kültürdür bizimkisi…
***
Toplumsal yaşantımızı irdelediğimizde daha birçok örnek sayabiliriz ısrarcılığımızı gözler önüne seren…
Çevremizdeki bekârları evlendirmek söz konusu olduğunda örneğin…
Çöpçatanlık genetik bir özelliğidir toplumun sanki…
“Yuva kurma” kavramına kutsiyet addederek…
Yeni evli bir çiftin bir an önce çocuk yapması konusunda da ısrarcıdır konu komşu, dostlar…
“Yapalım da kurtulalım” demeye başlar çiçeği burnunda çiftler…
Süreç biraz uzamaya görsün…
Başlar bir panik hali.
Sorun yaşadığı sevgilisinden ayrılmak isteyenleri kararından vazgeçirmeye çalışırken…
Yorgun argın eve gelen bir dostu ille de dışarı çıkıp bir şeyler içmeye ikna ederken…
Hep taşar insanın içinden bu ısrarcı ruh hali…
Sosyal medyaya bakın…
Televizyonlardaki tartışma programlarına bakın…
Hele hele internet sitelerinde haberlerin, makalelerin altına eklenen yorumlara bakın…
Kendi fikrini kabul ettirene kadar herkeste bir ısrar, bir baskı!
“Bence” deyip bırak(a)maz; o “bence”nin “herkesçe” kabullenilmesini ister.
Diretir…
Manipüle eder…
İçindeki “ısrar canavarı”nın ipini serbest bırakır…
***
Bireyin tamamen kendi egosunu tatmini aslında ısrar…
Kişinin haklılığı konusundaki diretmesi bundan…
Herkesi kendi kararlarını kabul etmeye zorlamak…
Bunun bencillikten, saygısızlıktan ve hatta megalomanlıktan farkı var mı?
“Neden ısrar ediyorsun” dendiğinde alınan yanıtlar hep aynıdır…
“İnan, senin iyiliğin için söylüyorum…”
“Ben senin mutlu olmanı istiyorum…”
Yalan; bu tamamen kişinin kendi egosuna kur yapmasıdır aslında.
***
Batılı ülkelerin sosyal yaşantısında yok böylesine yoğun ısrar.
Görüşünü belirttikten sonra “Kendin bilirsin” deyip kestirip atabiliyor insanlar çağdaş toplumlarda…
Ki, doğrusu da bu…
Psikologlar ısrarı obsesif kişilik bozukluğu olarak açıklıyorlar.
Bir rahatsızlık yani aslında.
Baskılana baskılana, baskıcı olmayı içselleştirme sorunu…
Özgüven eksikliğinin, kabullenilmeye duyulan açlığın göstergesi.
Bireyin kendisini ispat edebilme çabasının sonucu bir nevi.
Ve hatta sürü psikolojisinin etkisi altında, kişinin herkesin kendisiyle aynı şeyi yaptığını görme ihtiyacı.
***
“Israr” deyip geçmemek lazım.
Israrcı “bireysel” tavırlar birleşiyor, bir gün mahalle baskısına dönüşüyor.
Israrcılık, kişisellikten çıkıyor, toplumsal bir eylem halini alıyor.
Gruplar, gruplara karışmaya başlıyor.
Ki bu da, kişinin kendisi gibi yaşamayanları, davranmayanları doğru yola çağıran hayali bir havarilik sanrısına kapılmasına neden oluyor.
Ne mi yapmalı?
Çok basit kardeşim.
Kendi özgürlük sınırlarının içinde yaşayacaksın, başkasının hürriyet alanına göz koymayacaksın.
Kendi düşünceni sadece ifade edecek, empoze etmeyeceksin.
Diretmeyeceksin…
Yani…
Israrda ısrar etmeyeceksin.