google translate
Turkish to English Turkish to French Turkish to German Turkish to Greek Turkish to Italian Turkish to Japanese Turkish to Russian Turkish to Spanish Turkish to Chinese

mesaj gönder

İzmir Gazi Heykeli

İnsan tanıdıkça sever…

Önce tanır…

Sonra öğrenir, keşfeder…

En nihayet sever…

Tanımadığına sevgi duymaz insan…

Bu insanlar için de geçerlidir, şehirler için de…

Şehri sevmek, önce şehri tanımakla başlar…

Yaşadığı şehri tanımak, tarihini öğrenmek, geçmişini araştırmak sadece bir aydının sorumluluğu değil aynı zamanda kentlilik bilincinin de olmazsa olmaz bir gereğidir.

İnsan dünyayı tanımaya ülkesinden, ülkesini tanımaya şehrinden, şehrini tanımaya da ilçesinden, yakın çevresinden başlar…

Tıpkı suya atılan bir taşın etrafında oluşan halkacıklar gibidir bilinçli bir yurttaş olmanın gerektirdiği bu duyarlılık…

Ve tüm halkacıkların merkezinde; öncelikle bireyin yakın çevresinin tarihini, kültürel değerlerini merak etmesi, öğrenmesi özetle yaşadığı yeri tanıması bulunmaktadır, bulunmalıdır…

Bu perspektiften baktığımızda İzmirlilerin kentlilik kültürünün gerektirdiği ve yüklediği bu sorumluluğu ne oranda taşıyabildikleri ayrı bir tartışma konusudur…


***


Bu bağlamda kendisini “kentli” hisseden herkesin peşin peşin şu soruların yanıtını araması gerekir:

Sokağımın, mahallemin, ilçemin adının nereden geldiğini biliyor muyum?

Şu an yaşamakta olduğum ilçede veya şehirde benden önce kimler yaşamış?

Her gün geçtiğim bu caddeye bu isim neden verilmiş?

Tüm bu soruların sayısını ve türünü çoğaltabilmek mümkün.

Ama önemli olan bu soruların değil yanıtlarının “doğru olarak” çoğalabilmesidir…


***


Kentlinin kentine duyarsızlığı ve ilgisizliği trajikomik olayların yaşanmasına sebep olduğu gibi şehir ve şehirli arasındaki sosyal bağın zayıflığını da gözler önüne sermektedir.

Örneğin, Alsancak’ta Mahmut Esat Bozkurt Caddesi’nde işyeri olanlar hemen hemen her gün adreslerini muhataplarına tarif ederken ismini andıkları Mahmut Esat Bozkurt’un kim olduğunu bile bilmiyorlarsa…

Ya da Susuz Dede’de oturan bir İzmirli,  Susuz Dede efsanesine dair hiçbir şey öğrenmemiş, dinlenmemiş, daha da vahimi “Kimdir bu Susuz Dede?” diye kendisine sorma gereği bile duymamışsa…

İzmirliler, Onur Şenli’nin 1959 yılında sözlerini yazdığı “Agora Meyhanesi” isimli şarkıyı çok iyi bilmelerine rağmen burunlarının dibindeki Agora’yı bir kez bile gezmemişlerse, Agora’nın tarihi hakkında en ufak bir malumat sahibi bile değillerse…

Bir kentlilik bilincinden veya kültüründen bahsedebilir miyiz?


***


İZMİR’İN SEMBOLLERİNDEN

 

İzmir Cumhuriyet Meydanı’ndaki Gazi Heykeli de İzmirlinin kentine yönelik sergilediği bu ilgisizlikten nasibini fazlaca almıştır ve almaktadır ne yazık ki.

İzmir’in Saat Kulesi'nden sonra en çok bilinen sembolü konumunda olan Gazi Heykeli çeşitli vesilelerle İzmirlilerin buluşma noktası olmuştur ve olmaya devam etmektedir…

Resmi bayramlarda tüm İzmir Gazi Heykeli’nin önünde buluşur çelenkler buraya bırakılır…

Basın açıklaması yapmak isteyen kitleler mekân olarak Gazi Anıtı’nın önünü seçerler…

Atatürk’e bağlılıklarını bildirmek isteyenlerin de buluştukları ortak nokta Gazi Anıtı’dır…

Sevgililer buluşmak için randevulaşırken Gazi Anıtı’nın önünde sözleşirler…

Özellikle son yıllarda sünnet çocukları, gelin damat kortejleri bile Gazi Anıtı’nın önünde mola alıp burada davullu zurnalı eğlencelerle sürdürürler coşkularını…

Ve acaba İzmirli olup ta, ya da İzmir’de bulunup da Gazi Anıtı’nın önünde çekilmiş bir kare fotoğrafı bulunmayan var mıdır?

Gazi Heykeli tüm İzmirlilerin ve yolu İzmir’den geçenlerin hayatında bu denli önemli bir yer tutarken neden kimse Gazi Heykeli’nin tarihini hiç merak etmemiştir…

Ve neden Kültür Ve Turizm Müdürlüğü ya da İzmir Büyükşehir Belediyesi böylesine tarihi önemi olan bir anıtın tanıtıcı bir çalışma içine girmemiştir?

Oysaki Gazi Heykeli, özgürlüğüne kavuşan İzmir’in Atatürk’e şükranının ve minnetinin bir göstergesidir.

Kurtuluş Savaşı’mızın İzmir’in işgaliyle başlayıp İzmir’in kurtuluşuyla sonlandığı göz önünde bulundurulduğunda Gazi Heykeli sadece İzmir’in değil aynı zamanda bir ulusun da bağımsızlığının, özgürlüğe giden yolda kazandığı zaferin de bir anlamda sembolü konumundadır…


***


1922 yangını sonrasında İzmir'in imar çalışmaları içinde en önemli kazanımlarından birisi, hiç kuşkusuz Cumhuriyet Meydanı ve bu meydanda yer alan Atatürk anıtıdır.

Meydan ve anıt, kentsel planlama bakımından en önemli göstergelerinden birisidir.

1925 yılında yapımı tasarlanan meydan ve anıt, ancak 1929 yılında projelendirilmiş ve İtalyan heykeltıraş Canonica'ya[1]ısmarlanmışsa da, ekonomik bunalım nedeniyle ancak 1932'de dönemin Belediye Reisi Behçet Uz'un çabaları ile tamamlanabilmiştir.[2]

27 Temmuz 1932 günü saat 18.45’te dönemin Başbakanı İsmet İnönü’nün kaidenin üzerine örten bayrakları birbirilerine bağlayan kurdeleleri kesmesi suretiyle açılışı yapılan Gazi Heykeli’nin yapılması fikri aslında bundan dokuz yıl öncesine uzanmaktadır.


1923’TE ALINAN KARAR


 10 Ocak 1923 günü yapılan bir toplantıda İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından İzmir’de Mustafa Kemal Paşa’nın bir heykelinin dikilmesine karar verilmiştir.

Bu amaçla yapılan toplantıya katılan vatandaşlardan altı bin lira toplanmıştır.100 bin lira toplanması planlanan bağış kampanyasına İzmir civarında yaşayan halk da dahil edilmiştir.[3]

Ancak gerek işgal sonrası İzmir’in ekonomik açıdan içinde bulunduğu zor durum gerekse de yürütülen çalışmaların plansızlığı bu yürütülen çabaların nafile sonuç doğurmasına neden olmuştur.

22 Ağustos 1925 günü Memleket Hastanesi’nde Vali İhsan Paşa başkanlığında yeni bir toplantı daha yapılmış ve İzmir’deki tüm kanaat önderlerinin, derneklerin, kurumların temsilcilerinin hazır bulunacağı genişletilmiş bir toplantı yapılmasına karar verilmiştir.

Hatta bu amaçla bir yürütme kurulu oluşturulmuş ve 600 kişiye davetiye gönderilmesine karar alınmıştır.

25 Ağustos 1925 günü öğleden sonra Milli Sinema’da gerçekleştirilen genel toplantıda halktan bu amaçla para toplamaya devam edilmesine ve çalışmaların kaldığı yerden aynı şevkle devam etmesi konusunda görüş birliğine varılmıştır.


PİETRO CANONİCA İLE TEMAS


 Dönemin İzmir Valisi olan Kazım Paşa (Dirik) ilk önce Alman heykaltraşlardan fikir ve eser örneği almaya niyetlense de sonradan İzmir Belediyesi Ankara’da dikilecek Gazi heykellerinin yapılması için Türkiye’ye davet edilen heykeltıraş Pietro Canonica ile temasa geçmiş ve sanatçı İzmir’e davet etmiştir. İzmir’de yapılan görüşmede İzmir Belediyesi heykelin yapımı için Canonica ile prensipte anlaşmaya varmıştır. 26 Aralık’ta bir toplantı yapan komisyon heykelin 200 bin liraya mal olacağını belirlemiş bunun 100 bin lirasının yardım yoluyla toplanmasına geri kalan 100 bin liranın ise belediye tarafından karşılanmasına karar vermiştir.

Heykelin neden bir Türk Sanatçıya yaptırılmadığı belirli kesimlerce eleştiri konusu yapılsa da, bu amaçla uluslar arası bir yarışma açılması önerilse de çok zaman kaybedileceği endişesiyle Canonica ile heykelin yapımına dair temaslar arttırılmıştır.

Kimi gazetelerde Canonica’ya yönelik eleştiriler yüksek sesle dillendirilse, sanatçının daha önce İstanbul’da yapmış olduğu Taksim Anıtı’nın estetik bir değer taşımadığı öne sürülse de belediye heykeli Canonica’ya yaptırma fikrinden vazgeçmemiştir.

İtalyan heykeltıraş 23 Mart 1930’da İzmir’e gelmiş ve dönemin belediye başkanı Dr. Hulusi Bey’i (Alataş) ziyaret ederek İzmir’de dikilecek heykelin bir minyatür örneğini de getirmiştir.

Heykeltıraş Belediye Fen Heyeti Müdürü Necmettin Bey’le birlikte Gazi Bulvarı’na giderek heykelin dikileceği yeri görmüştür. 

Tekrar belediye geri dönen heykeltıraş Vali Kazım Paşa ve Cumhuriyet Halk Fırkası Müfettişi Zühdü Bey'lerle heykelin modelini incelemiştir.


ORDULAR HEDEFİNİZ AKDENİZ’DİR…

 

Süslemelerde değişiklik yapılması fikri üzerine Cumhuriyet Halk Fırkası müfettişi, vali belediye reisi, fen heyeti müdürü ve Canonica otomobillerle Kemalpaşa’ya gitmişlerdir. Zaferin ilk günlerinde Gazi’nin Kemalpaşa yolunda Belkahve sırtlarından İzmir’i ilk defa gördüğü yer gezilmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın bir tepe üzerinde durarak “Ordular! Hedefiniz Akdeniz’dir!” diyerek verdiği komut Canonica’ya anlatılmıştır.

Yapılan açıklamalardan sonra İtalyan heykeltıraş “Vaziyeti şimdi anladım. Getirdiğim modelin hükmü kalmamıştır. Artık başka bir eser vücuda getireceğim” demiştir[4]

Heykeltıraş bir süre daha İzmir’de gözlemlerini ve çalışmalarını sürdürmüş heykelin kaidesi etrafında yer alacak kabartmaların eskiz çalışmalarını hazırlamıştır. Kaidenin ön cephesinin tamamında, iki yan cephede ise dörtte üçlük bir kısmını dolduracak şekilde kabartma eserler bulunacaktır. Milli mücadelenin çeşitli aşamalarını gösterecek olan bu alanda ordunun önünde Türk Bayrağı taşıyan bir köylü kadın resmedilecektir. Conanica’nın tasarladığı heykelde kadın motiflerinin bu kadar hakim olması dikkat çekidir. Ön planda ay yıldızlı bayrağımızı taşıyan belinde hançer olan şalvarlı bir kadın yürür pozisyonda betimlenmiştir.[5]

Yine dikkat çeken bir husus Canonica’nın Taksim Heykeli’nde olduğu gibi Gazi Heykeli’nde modelsiz çalışmış olmasıdır.[6]

Canonica bizzat yerinde tespitler yapmış Büyük Gazi Bulvarı’nın denize bakan kısmına dikilmesine karşı çıkmıştır. Sanatçı heykelin deniz yoluyla İzmir’e gelenlerin de görebilecekleri bir yere yerleştirilmesini tavsiye etmiştir. Canonica’ya göre en uygun yer Pasaport binasının biraz ilerisinde açılan Gazi Meydanı’dır.


MOTİFLERİN ANLAMI


Canonica İtalya’ya dönmüş ve çalışmalara başlamıştır. Bu arada İzmir belediyesi ile temasını aynı sıklıkla sürdürmüş özellikle heykelin dört bir yanına konacak figürlerle ilgili olarak resimler istemiştir. Gazinin İzmir’i ilk defa gördüğü Belkahve’nin manzarası ile Belkahve’den İzmir ve limanın görünüşü, milli mücadelede görev almış köylülerin kıyafetlerinin kağnı arabalarının resimleri İtalya’ya gönderilmiştir. 1930’un Mayıs ayında ise ilk taksit olarak 120 bin liret Canonica’ya ulaştırılmıştır.

İzmir’den giden bir heyet Canonica’nın yaptığı heykeli çok beğenmiş sadece yanlardaki kabartmalarda halkın ve askerin simasına uygun olmayan hususlarda bazı değişikliklerin yapılmasını talep etmiştir.


GECİKMENİN SEBEP OLDUĞU TARTIŞMALAR


Gazi Heykeli’nin yapımının gecikmesi beraberinde kamuoyunda bazı tartışmaların yaşanmasına da neden olmuştur. Heykel fikrinin oluştuğu günden bu yana belediye bütçesinden bu proje için ayrılan payın nasıl harcandığı konusunda hiç açıklama yapılmaması eleştiri konusu olmuştur. Yine aynı dönemde belediyenin gerekli ödemeleri aksattığı gerekçesiyle Canonica ile de bazı sorunlar yaşandıysa da bunlar Gazi Heykeli’nin yapım sürecinde büyük bir gerileme veya engelleme yaratmamıştır.[7]

Canonica İtalya’daki atölyesinde heykeli tamamlamaya hazırlanırken İzmir’de de belediye Kasım 1930’da yaptığı ihale neticesinde 9 bin lira ve 2,5 ayda tamamlanmak şartıyla heykelin yerleştirileceği kaidenin yapım işini Mimar Lütfü Bey’e vermiştir. Mimar Lütfü Bey kaidenin inşasına hemen başlamışsa da Belediye Başkanı Dr. Salih Behçet Uz heykelin her taraftan görülebilmesi için bir takım düzenlemeler yapılması amacıyla inşaatı durdurmuştur ve en nihayetinde kaidenin 5,40 santim daha denize doğru alınmasına karar verilmiştir. Mimar Kömürcüoğlu Asım Bey’in belediyeye başvurusu neticesinde kaide yeri bir kez daha gözden geçirilmiş ve yine aynı gerekçeyle yani herkes tarafından görülmesi amacıyla önceden kararlaştırılan yerinden 5,10 santim daha ileriye çekilmesine karar verilmiş ve inşaat başlamıştır.

Canonica 10 Şubat 1932’de İzmir’e gelmiş ve kaideyi bizzat yerinde incelemek istemiştir. Belediye Başkanının onayıyla heykeltıraş kaidenin mermer merdivenlerini kaldırmış kaidenin alt kısmına çiçek işlemeli taşlar konulmasına karar vermiştir. Gerek planda sürekli değişiklikler yapılması gerekse havaların yağışlı gitmesinden ötürü kaidenin yapımı gecikmiş, Nisan ortasına kadar sürmüştür. Bu arada kaidenin ön cephesine tunç harflerle hazırlanan, Atatürk’ün Dumlupınar’da orduya hitaben söylediği “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” sözü 1 Temmuz’da yerine takılmıştır.

Sözleşme gereği Kasım 1931’de heykeli İzmir’e getirmesi gereken Canonica zamanında teslimatı gerçekleştiremeyince basında bazı eleştiriler dillendirilmeye başlanmıştır. Ancak sanatçı gönderdiği mektupta heykelin dökümünün bittiğini müjdeleyince bu kriz de aşılmıştır. Bu esnada İzmir Milletvekilleri Kamil, M. Rahmi, Sadettin ve Osman Hamdi Bey’ler Türkiye Millet Meclisi’ne 21 Aralık 1931’de bir teklif vererek yurtdışından gelecek olan heykelin gümrük vergisinden muaf tutulmasını sağlamışlardır.


HEYKELİN İZMİR’E GELİŞİ


Gazi Heykeli 10 Şubat’ta İzmir’e gelen Canonica’nın ardından 11 Şubat’ta İzmir’e getirilmiştir.

Heykel genel anlamda başarılı bulunmuştur. Heykelin kaidesindeki kabartmalarda İzmir’in geri alınışına dair manzaralar bulunmaktadır. Birinci kabartma levha Kemalpaşa yolunda Belkahve Mevkiinden ordunun İzmir’e yürüyüşünü gösteriyordu. Başkumandan Gazi, Belkahve Mevkiindeki asırlık çınarın altındaki çeşmeden avuçlarıyla su içiyor vaziyette bulunuyor ve dört kahraman asker de bin topu iple dağın tepesine çıkarmaya çalışıyordu. Bu kabartmada silah yüklü kağnı ve uzaktan İzmir Körfezi görünüyordu. Ön cephedeki kabartmada İstiklal Savaşı’na katılan kahraman kadın ve askerlerimiz önde ay-yıldızlı bayrağı taşıyan beli hançerli kahraman bir köylü kızı İzmir yolunda ilerlerken görünüyordu. Üçüncü kabartma İzmir’e giren ordunun halk tarafından karşılanışına aitti. Bir ihtiyar oğlunu öpüyor, çocuklar babalarına sarılıyordu[8]

Heykelin montajı için 8 Nisan’da İzmir’e gelen Canonica aniden rahatsızlanıp ufak bir tıbbi operasyon geçirmek durumunda kalmıştır. Bunun üzerine heykelin montajı sanatçının da mutabık kaldığı bir Türk ustaya kalmıştır.12 Nisan itibarıyla montaj başlamıştır.


İSMET İNÖNÜ’YÜ İKNA ETME ÇABALARI


Ve sıra gelmiştir açılışa…

Behçet Uz yanında bir heyetle önce Gazi’yi ziyaret eder ve heykelin bir fotoğrafını Atatürk’e verir. Behçet Uz anılarında o günlere dair şunları anlatır: “Heykel ve meydanın imar işleri ve ağaçlandırması tamamlanınca “Açılış töreni için İsmet Paşa’yı davet edelim, heykeli ona açtıralım” dedik. Ankara’ya gittik. Ankara’da İsmet Paşa bizi kabul etmedi. “Neden bizi kabul etmiyor diye sorunca, “İsmet Paşa İzmir’e dargın” dediler. Neden? 1930 senesinde çıkan Serbest Fırka münasebetiyle hakaret görmüş, fotoğrafını yırtmışlar. Onun için İsmet Paşa gelmezmiş. Bunun üzerine kalem mahsus müdürüne şöyle dedim:”Biz burada bir otelde kalıyoruz ve fakir bir belediyenin parasıyla kalıyoruz. Bunun için söyleyin, İsmet Paşa bizi kabul edene kadar onun misafiri olacağız” Paşaya telefon ettiler çağırdılar. Ben olanı biteni teferruatıyla anlattıktan sonra dedim ki “Paşam müsaadeniz olursa bunu siz açar mısınız? Çünkü biz Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret ettik. Ziyaretimde heykelinin sizin tarafından açılacağını kendilerine söyledim. Ama sizin de dediğiniz gibi kendimiz açamayız. Bu kendimizin açacağı basit bir şey değil, mahalli bir olay değil. İzmir’i kurtarmış bir insan, milli mücadeleyi temsil eden bir insan. Bu itibarla sizin tarafınızdan açılmasında bir mana var”1923 senesinin 28 Temmuz’una karar kıldık. İzmir Milletvekilleri buna hiç ihtimal vermediler. Hafız Ethem Paşa “Gelmez inat yapar” diyordu. Ben de “Gelecektir! Gelmezse biz de bayraklara sarılı olarak heykeli öylece bırakırız”dedim.[9]

İnönü sözünde durur ve 27 Temmuz 1932 günü İzmir’e gelir. Açılışın saati 18.00 olarak bildirilir. Bu tarihi ana tanık olmak için binlerce İzmirli Cumhuriyet Meydanında buluşmuştur. Yoğun bir katılımla saat tam yediye çeyrek kala İsmet İnönü’nün bayrakları birbirine bağlayan kurdeleye kesmesiyle Gazi Anıtı açılır…


ATATÜRK’ÜN GÖZYAŞLARI


Gazi Heykeli’nin Atatürk’ün gözünde de çok farklı bir yeri vardır. Atatürk’ün İzmir’de kaldığı bir sabah Gazi Paşa yürüyüşe çıkar ve orada simit satan bir satıcının verdiği tabureye oturarak at üzerindeki heykelini izler. Daha sonra kaideye yaklaşıp kabartması yapılmış Milli Mücadele kompozisyonlarını inceler. Çok duygulanır ve ağlayarak “Bugünlere çok zor geldik. Halkımız köylümüz çok sıkıntı çekti. Fakirdik fukaraydık. Aç biilaç cepheden cepheye yıllarca taşındık. Ben şehitlerimiz için ağlıyordum. Onların ruhu şad olsun” der. Bu olayı 40-50 İzmirliyle beraber özel koruması merhum Gazi Süleyman Gülerada da yaşamıştır.[10]

Gazi Heykeli İzmir’in kendisine özgürlüğünü veren Atatürk’e duyduğu minnetin bir ifadesi olarak çok özel bir yere sahiptir…

Aynı zamanda yangın sonrası İzmir’in yeniden inşasının ilk hamlesi olarak da önem taşımaktadır.


DİPNOTLAR VE KAYNAKÇA


 1) www.vikipedia.org (Pietro Canonica (1869 - 1959 ), erişim tarihi 01.01.2011, (İstanbul'daki ünlü Taksim Cumhuriyet Anıtı'nı yapan İtalyan heykeltıraştır.Roma Güzel Sanatlar Akademisi'nde profesörlük görevi yürütmüş ve ülkesinde atlı heykellerdeki ustalığı ile adını duyurmuştur. İstanbul Belediyesi de bu ünlü heykeltıraşa Türk Halkının kurtuluş mücadelesini eseri ile anlatması için sipariş vermiştir. Aslen bir meydan çeşmesi olarak tasarlanan ve İtalya'da yapılan eser 1928 yılında kaidesi üzerine yerleştirilmiştir. Fakat su öğesi kullanılmamış, sanatçının eseri bir anıt niteliği kazanmıştır. 1959 yılında hayatını kaybeden ünlü heykeltıraşın Ankara Etnografya Müzesi önünde bulunan atlı Atatürk heykeli, Ankara Zafer Alanı'nda bulunan Atatürk heykeli ve İzmir'deki atlı Atatürk Anıtı, Türkiye'de bulunan diğer eserleridir. Kendisi aynı zamanda Gazi Büstü Kupası'nı yapmıştır.)

 2) www.izmir.bel.tr  (İzmir Büyükşehir Belediyesi resmi internet sayfası, İzmir’in Tarihi bölümü), erişim tarihi 30.12.2010

3) Mevlüt Çelebi, İzmir Gazi Heykeli, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı Dizisi 27, İzmir, 2002, s.9

4) Çelebi, a.g.e,  s 25

5) Kıvanç Osma, “Cumhuriyet Dönemi Heykellerinde Kadın Motifi” , www.friendfeedmedia.com erişim tarihi 30.12.2010  (Ön cephede Kurtuluş Savaşına katılan kahraman kadınlar ve askerler betimlenmiştir. Ön planda ay yıldızlı bayrağımızı taşıyan belinde hançer olan şalvarlı bir kadın yürür pozisyonda betimlenmiştir. Oldukça yüksek kabartma olarak işlenmiş bu figürün arkasında askerler ve halk bir arada tasvir edilmiştir. Aralarında kadınların da bulunduğu çok sayıda figür bu zafer kompozisyonunda yer almaktadır. Kaidenin sol yan cephesinde de Türk ordusunun İzmir’e girişinin halkta uyandırdığı sevinç ve coşku betimlenmiştir. Kollarını karşısındaki askere sarılmak üzere açmış başı örtülü, bir kadın, savaştan dönen babalarını karşılamak üzere koşan kız ve erkek çocuklar, oğlunu kucaklayan bir ihtiyar adam bu ayrıntılardan bazılarıdır.)

6) Prof. Dr. Semavi Eyice, Atatürk ve Pietro Canonica, İst. 1986, s. 22-23.( Gazi’nin ata binerek poz vermesi gerekmektedir. Üniformayı hiç değilse bir defa giymesi için çok mücadele verir Canonica, ama başaramaz. Bir sabah, Çankaya Köşkü’nde kendi üniformasını giymiş, aynı yapıda yakışıklı bir subayı atın önünde bulur ünlü heykeltıraş. Subayın yanında duran Gazi, gülerek “Kafaya bakmayın, gerisi aynı” der ve Etnografya Müzesi önündeki heykel, ancak bir dublörün pozuyla yapılır.

7) L. Ece Sakar, Atatürk’ün İzmir’i, Bir Kentin Yeniden Doğuşu Behçet Uz, Türkiye İş Bankası Yayınları, (2. Baskı), İstanbul, 2009, s. 52-53 (Behçet Uz bu durumu anılarında şöyle anlatıyor: “…O esnada sümeni açtım, baktım orada heykeltıraş Konanika’nın bir mektubunu buldum. Okudum mektubu. Diyor ki Konanika: ”Siz kendi şefinizin heykelini ısmarladınız, ben bunu döktüm bana parasını göndermediniz. Ben fakir bir sanatkârım ve siz bu parayı göndermiyorsunuz. Altı defa mektup yazdım, hiçbirine cevap da yazmıyorsunuz. İmza:Kanonika.” Bu benim çok izzeti nefsime dokundu. Muhasebeci Sami Bey’i çağırdım “Sami bu ne biçim iş” diye sordum. “Efendim doğrudur” dedi. Parayı göndermişlerdi, biz de bu paranın üzerine ilave yaparak ödeyecektik Kanonika’nın parasını, fakat bütün bu ihtiyaçlarımız karşısında bir türlü bu parayı denkleştirip ödeyemedik. “Getirin borçluların listesini” dedim. Size on gün müsaad,  bu on gün içerisinde bu alacaklar tahsil edilecek!” Tabii Kanonika’nın alacağı olan parayı da on-on beş gün içinde temin edip ödedim ve dedim ki “Siz çalışmalarınızı süratle bitirin. Heykeli çok kısa sürede dikeceğiz. Ve geri kalan meblağ da gönderilecektir.”

8) Çelebi, a.g.e, s 51

9) Sakar, a.g.e, s.53-54(Behçet Uz 28 Temmuz tarihi verse de tüm belgelerde açılış günü 27 Temmuz olarak geçmektedir.)

10) Sancar Maruflu, İzmir Güzellemesi, Ege Kültür Platformu Derneği Yayınları, İzmir